15

152 32 7
                                    


Özgür, Zambak'ı bulduğunda kız uyuyordu; fakat bu, çok kötü bir şeyler olduğunu anlamasına engel olmadı. Kızın kuruyan gözyaşları yanaklarında izler bırakmıştı, gözaltları şişmişti ve tümüyle berbat görünüyordu. Saçları, birileri onları yolmaya çalışmış gibi karman çormandı. Ve bunu yapabilecek tek kişi Zambak'ın kendisiydi.

Duvar kenarındaki uzun minderin üzerinde bacaklarını karnına çekmiş yatıyordu. Yeşil elbisesinin geniş etekleri minderden taşıp halıya dökülmüştü; kaşları çatık, yüzü huzursuzdu. İçinde peydahlanan kasırgaları yok sayıp önünde diz çöktüğü Zambak'ın yüzüne bakarak ne olmuş olabilir ki diye düşündü. Uyurken bile mahvolmuş görünmesine neden olabilecek ne olmuş olabilirdi?

Sebebini anlayamadığı bir öfkeden ötürü hafifçe titreyen ellerini yok sayıp kızın üzerini kahverengi bir battaniyeyle örttü. Üşümeyeceğini bilse de battaniyeyi şefkatle kızın üzerine yerleştirdi. Ardından hemen önüne bağdaş kurdu, o uyanana dek hiçbir yere ayrılmamaya karar verdi.

Düzeltebiliriz, her neyse düzeltebiliriz. Bir yolunu bulabiliriz.

Kendi kendine bunu tekrarlayıp durdu.

Kendisine öfkeli olduğunu fark etti. Onu oraya Özgür yollamıştı. Üstelik yalnız gitmesine izin vermişti.

O şarkıyı, Zambak'ın onun sesinden işittiği ilk şarkı olduğunu bilmeden, belki de her şeyi bu şarkının başlattığını bilmeden, ona iyi gelmesini umarak sessizce mırıldanmaya başladı.

"Sana hiç bilmediğin diyarlardan çiçekler getirdim

Sen de bana hiç bilmediğim hikâyeler anlat

Eninde sonunda boğulacağımı bildiğim denizlerde yüzdüm

Geceleri sularında yakamozlar parlar.

Keşke aynı şeyleri hissettiklerinde duyguları çoğaldığı gibi azalabilseydi. O zaman Özgür, kızın hüznünü kendi içine taşımak için her şeyi yapardı.

Şarkıyı duymamış olmalıydı; eli, kolu, gözleri zerre kıpırdamadı. Aradan ancak dakikalar, dakikalar... Dakikalarla el ele tutuşmuş düşünceler geçip gittikten sonra Zambak yerinden kıpırdandı. Özgür komadaki bir hastanın uyanışını bekler gibi heyecanla öne eğildi. Kim bilir, belki de kızın gözlerinin önünde kaybolma ihtimalinden korkmuştu.

"Gelmişsin."

"Evet." Zambak doğrulup sırtını duvara verince karşılıklı oturmuş oldular, Özgür gülümsemeye çalışıp beceremeyerek devam etti. "Ama sanırım biraz geç kalmışım."

Zambak karşı duvardaki saate kısa bir an baktı. "Yeni mi geldin? Çok geç olmamış."

Başını iki yana salladı. Bunu kastetmediğini Zambak da biliyor olmalıydı. Bu yüzden, "Ne oldu?" diye sordu onun cevaplayacağını umarak.

Zambak uyurken gördüğü kâbusu yeni hatırlamış gibi kaşlarını çatıp başını eğdi. Sesi titremeye, gözleri yeniden dolmaya başladı. "Annemin yanında, annem bir periyken âşık olduğu o adam vardı." Sonra, biraz sonra söyleyeceği şeyin Özgür'de nasıl bir etkiye yol açacağını merak ederek zayıf bir sesle ekledi. "Ve ayrılıyorlardı."

Onun söylediklerine başta bir anlam yükleyemedi, yalnızca kaşlarını çattı. Tüm bunlar bir bilmece miydi yoksa rastlantı mı bir türlü anlamıyordu. Düşüncelere dalacağı sırada Zambak'ın hüzünlü gözleriyle kendine geldi. Gözden kaçırdığı şeyi fark etti; o an, hiçbirinin önemi yoktu. Ne olacağının, ne olduğunun önemi yoktu. Önemli olan Zambak'ın gözyaşlarına ışık tutması gerektiğiydi; böylece belki ortaya bir gökkuşağı çıkar, dikkati biraz olsun dağılır, kalbi biraz olsun hafiflerdi.

Böyle GüzelsinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin