Okul binasından Özgür'ün sözlerinin üzerine tek kelime daha etmeden çıktılar. Hiç konuşmadan okulun bahçesini geçtiler, durağa dek yürüdüler. Veda anlarında konuşamamak tamamdı ama birbirlerini bulmuşken neydi bu sessizlik?
Durağa geldiklerinde Defne artık ümidi kesmeye başladı. İkisi de evlerine gidecek ve bu hikâye öylece bitecekti. Belki de Özgür, Zambak'ın Defne olmasından hiç hoşlanmamıştı. Belki de ikisini ayrı ayrı ve farklı şekillerde seviyordu, böyle değil.
"Bir yerlere gidip oturalım mı?" Özgür'ün sesi aceleciydi, bir an önce sorması gerekiyormuş gibi. "Konuşuruz."
Sonunda. "Pekâlâ."
Böylece durakta beklemeyip oturabilecekleri bir kafe görene dek cadde boyu yürümeye koyuldular. Özgür'ün aklında bir sürü soru vardı, Zambak nasıl kendisiyle aynı zamanda ve aynı yaşta olabilirdi? Defne'yse Özgür'ün ne hissettiğini bilmek için ölüyordu. Her şey fazlasıyla karman çormandı. Peri zırvalıkları, diye düşündü Defne. Eskiden olsa Özgür böyle derdi herhâlde.
"Ne yemek istersin?"
"İskender yiyelim mi?" diye hiç düşünmeden atıldı Defne. Ne söylediğini fark edince gergince ve beklentiyle Özgür'e baktı.
Özgür, bunu her gün yapıyorlarmışçasına, Defne sahiden de Zambak'mışçasına "Bana uyar." dedi.
Mekân sakindi, küçük bir yerdi. Özgür hiç düşünmeden duvar kenarına yöneldi. Zambak olsa duvar kenarına giderdi, Defne de aynı mıydı? Yoksa Zambak'ın şüpheleri doğru muydu? Bambaşka bir bedende, bambaşka bir insan mıydı karşısındaki?
"Beni tanıyamaman... Çok garip. Aslında Zambak yanındayken bile tanıman gerekmez miydi?"
Bir mırıltı hâlinde dökülen sözcükler, Defne'nin okuldan beri bulmaya çalıştığı sözcüklerdi. Özgür böyle şeyleri sormak için çekineceği biri değildi.
"Çok farklı gibiydiniz." derken Özgür'ün bakışları masadaydı. Sonra Defne'nin gözlerine baktı içlerinde Zambak'a dair bir iz bulabilmek için. "Ancak şimdi düşününce..." Kısa bir sessizlik olsa da Özgür dayanamayıp konuyu değiştirdi. "Nasıl oldu? Nasıl? Aklım almıyor, kafam karıştı."
"Dokunma, görme, duyma." Bunun konuşmanın sonunda söylenmesi gerekse de Defne, içinden geldiği gibi önce bunu söyledi. "Sırası buydu. Hislerimi kaybetme konusunda haklı çıkman beni çok şaşırtıyor. Peri olan bendim, doğru bilen sen."
Özgür şaşkınlıkla kızın gözlerine bakmaya devam etmekten başka bir tepki vermeyince Defne başa dönüp anlattı. Küçükken başlayan rüyalarını ve başlarda yalnızca üçüncü bir kişi olan Zambak'ı, yavaş yavaş ona dönüşmesini, bir sabah uyandığında babasının montunu giyip rüzgârı hissetmek için sokağa fırlayışını ve koşmaya başlamasını, rüyasında gördüğü her kitabı tek tek okuyuşunu, Zambak'ın asırlar öncesine ait bir anı gibi hissettirse de nasıl capcanlı bir ağaç gibi içinde yeşerdiğini anlattı.
Anlattıklarından sonra Özgür, Defne'nin beklediği son sorulardan birini sordu. "Peki ya annen? Baban? Onlar, başka insanlar mı?"
Biraz acı da olsa Defne gülümsedi. "Annem bir zamanlar peri olduğunu hatırlamıyor. Belki de eskiden hatırlıyordu... Bilmiyorum, sormaya cesaret edemedim. Zambak'ın söylediği gibi, onlar ayrılıyorlar. Mahkeme günü epey yakın." Gözleri sulanınca konuyu değiştirmeye çalıştı. "Kaç kere evimize gittim, annemi gördüm. Bir kere bile Defne'ye, kendime rastlamadım."
"Çok... Çok garip değil mi? Zambak senin geçmişin... Ama aynı dakikalarda yaşıyordunuz."
"Bana o kadar karmaşık gelmiyor aslında. Bana gerçekten geçmişim gibi hissettiriyor ve yaşadıklarımı biliyorum. Onların sadece birer rüya olmadığından eminim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Böyle Güzelsin
FantasyRüzgarı hissetmek istedim. Ve yağmuru. Daha önce yağmuru hiç hissetmemiştim.* *** Bir ilham perisinin öyküsü.