16.Bölüm

110 28 14
                                    

Jongho'nun şarkısı ardından herkes biraz hüzünlü hissetmişti. Bu acıyı en derinlerinde hisseden kişi ise Seonghwa olmuştu. Jongho'nun yaşadığı bu yalnızlık hissi Seonghwa'nın çocukluğunda gömmek zorunda olduğu hislere çok benziyordu. Bu adaya gelmeden önce kendi hisleri ve düşünceleri kapalı bir kutunun içinde ve toprağın altındaydı. Şimdi ise hepsi gün yüzüne çıkmıştı.

Seonghwa bir an ağlayacak gibi hissetti. Başını hafifçe öne eğdi ve derin bir nefes aldı. Jongho'yla konuşmak için tarif edilemez bir istek duyuyordu. Buna rağmen korkusu onu durdurmaya devam etti.

Wooyoung bakışlarını Jongho'dan Seonghwa'ya çevirdi. Bir süre daha hiçbir şey yapmayacakmış gibi duran Seonghwa yüzünden gözlerini devirdi ve yeniden Jongho'ya baktı. Seonghwa'yı konuşmak için ikna edebilecek tek kişi oydu belli ki. Yine Jongho bu kadar insanın içinde ailene olan özleminden bahsedecek biri değildi. Seonghwa'nın ise bunları bir şekilde duyması gerekiyordu. Wooyoung ne yapacağını düşünürken aklına bir fikir geldi.

Bir anda ayağa fırlayarak herkesin dikkatini çektikten sonra işaret parmağıyla önce Seonghwa'yı ardından ise Jongho'yu gösterdi.

"Sen ve sen! Siz kardeşsiniz."

Seonghwa'nın yüzünde bunu beklemediği için bir şok ifadesi oluşurken Jongho sinirle ayağa fırladı ve Seonghwa'ya döndü.

"Demek sen! Anne ve babamızı öldürdün! Birde babamızın yerine kral mı oldun? Senden nefret ediyorum!"

Jongho koşarak içeri geçtiğinde Seonghwa arkasından ayağa kalktı ve o yöne döndü. Bir iki adım atmıştı ki daha fazla ilerlemeden durdu. Başını hafifçe öne eğmiş sessizce duruyordu. Kısa bir süre öyle durduktan sonra kafasını kaldırarak yana çevirdi.

"San."

San Wooyoung'un yanından geçerek Seonghwa'nın arkasında durup selam verdi.

"Evet majesteleri."

"Al şu çenesini tutamayan herifin kellesini."

"Emredersiniz."

Wooyoung duydukları yüzünden kaşlarını çatarak San'a döndü. San ise yüzünde bir gülümsemeyle Wooyoung'a dönmüş ve belinden kılıcını çekiyordu. Wooyoung kaçmaya çalışsa bile Mingi kollarını tutularak hareket etmesini engellemişti. Wooyoung çığlıklar atarken San yanına gelip kılıcı boynuna doğrulttu.

Tam bu esnada Wooyoung kafasını hızla iki yana sallayarak zihnindeki bu saçma fikirken kurtuldu. Seonghwa'nın konuşmasını beklemek en iyisiydi. Hiç karışmazsa kafası hala bedeninde olurdu. Sessizce yutkunarak bir elini kaldırıp boğazını sıvazladı. San... Wooyoung sinirle San'a döndü. Aralarında çok mesafe olmadığı için Wooyoung ayağını uzatarak San'ın bacağına vurdu. San bacağında hissettiği acıyla kaşlarını çatıp bakışlarını Wooyoung'a çevirdi.

"Amacın ne?"

"Sakın böyle bir şey yapma."

"Ne yapmayayım?"

"Yapma işte."

Wooyoung somurtarak önüne döndü ve kollarını dizlerinin üzerine koyarak yerdeki çimenlere bakmaya başladı. San hiçbir şey anlamadan öylece Wooyoung'a bakarken aklından neler geçtiğini merak etti. Zihninde birşeyler olmuş gibi duruyordu. San ne olduğunu bilmese bile suçlu sayılarak tekme yemişti. Yinede Wooyoung'a sinirlenmenin anlamsız olduğunu bildiğinden yeniden önüne döndü.

Jongho'nun şarkısından sonra ortama tuhaf bir sessizlik çökmüştü. Yeosang hemen yanında oturan Seonghwa duygu durumundaki ani değişimi farketmişti. Şarkının sözlerinin Seonghwa'ya ailesini hatırlatmış olabileceğini düşündü. Seonghwa acısını yaşamak saklamayı tercih etmişti ve bu adanın her bir zerresi sakladığı acılarını ortaya çıkartacak anılar barındırıyordu.

A'new / SeongSangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin