22.Bölüm

106 25 10
                                    

Şeytan kral bir süre sadece Seonghwa'ya baktı. Öldüğünü düşündüğü çocuğun karşısında dikilmesini sindirememişti. Sessiz tepkisi bir kahkaha ile son buldu. Tahtından yavaşça kalktı. Üzerindeki zincirler yüzünden odada hapishanedekinin aksine hafif bir zincir sesi yankılandı. Kılıcını çekmeden ileriye doğru birkaç adım attı ve iğrenir bir ifade takınıp Seonghwa'ya baktı.

"Küçük çocuk? Hayatta kalmayı başarmışsın."

Sesindeki küçümser ton Seonghwa'nın sinirlenmesine sebep oluyordu. Şeytan kralın kendinisini küçümsediğini görmek istemiyordu. Bütün bunları ona ödetecekti.

"Sensiz ölmek istemedim."

Gülümseme sırası Seonghwa'ya geçmişti. Şeytan kralın aşağılanma yüzündeki mutlu ifade silinirken gözleri öfkeyle boyandı. Kendi kılıcını çektiğinde odada siyah sisler belirmeye başladı. Kılıcın uğursuz havası Seonghwa'yı uzakta olmasına rağmen boğuyormuş gibi hissediyordu. O kılıçta onlarca insanın kanının izleri vardı. Seonghwa kendine güveniyor olsa bile bu iblisin diğerlerinden farklı olduğunu biliyordu. Sıradan bir şeytan değil. Şeytan kralın kendisiyle karşı karşıyaydı.

"Boyundan büyük işlere bulaşıyorsun evlat. Saklanmaya devam etmeliydin. Ne yazık ki ölümü tek başına karşılamak zorundasın."

Seonghwa gülerek kılıcını saldırı pozisyonuna geçirip önünde tuttu. Başını hafifçe iki yana sallarken şeytan kralın gittikçe çatılan kaşlarına baktı. Seonghwa'nın gücüyle parıldamaya başlayan kılıç şeytan kraldan yayılan kranlık havayı bile bastıracak güçteydi. Seonghwa saldırya geçmeden önce sadece iki kelime söyledi ve şeytan kralın üzerine atıldı.

"Hiç sanmıyorum!"

-o---o---o-

Saraydan bir şekilde kaçmayı başaran grup güvenli bölgeye sonunda ulaşmışlardı. Yeosang,Yunho ve Jongho insanları sakinleştirmeye çalışırken bir yandan silahlı olanlar yaklaşan şeytanlarla savaşmaya çalışıyordu. Herkes öğrenmişti olacaktı. Şeytanların insanları öldürmek için olan arzuları bu başkaldırı ile katlanarak artmıştı. San ve Mingi bu çatışmayı gördüğünde hiçbir şey yapmadan duramazdı. Askerlerden birkaç tanıdık yüz de savaşıyordu. Yinede San Mingi gibi hemen koşmadı. İlk önce Hongjoong ile Wooyoung ve kralı Yeosang'ın yanına ulaştırdı.

Yeosang ikisinide tedavi etmek için yatırırken bakışlarını San'a çevirdi. Gelmeleri gereken sayıdan az kişiydiler. Yeosang içindeki korkuyu bastırarak dudaklarını aralayıp o zehirli soruyu sordu.

"Seonghwa nerede?"

Duyacağı cevaptan öyle korkuyordu ki kalbi sızlamaya başlamıştı. San'ın Seonghwa'yı bırakmayacağını biliyordu. Oysaki San tek başına gelmişti. Yeosang San'ın sıkılan yumruklarını gördüğünde korkusu daha da arttı.

"Sarayda kaldı. Bazı sorunlar oluştu. Hongjoong anlatır gitmem gerek."

San bakışlarını Wooyoung'a çevirdi. İkili kısa bir süre bakışlarını birbirlerinden çekmedi. San'ın söyleyemediği her şeyi gözleri söylüyordu. Wooyoung ise tüm bu sözcükleri anlıyordu. Dudaklarına yerleşen gülümsemeyle San'ın da dudakları kıvrılır gibi oldu. Kendini anında toparlayıp arkadını dönen San kılıcını çekerek şeytanların üzerine koştu.

Yeosang Seonghwa'nın sarayda kaldığını öğrenince biraz olsun rahatlasa bile zihni korkunç senaryolar oluşturuyordu. Önceden hazırladığı ilaçları Wooyoung'un yaralarına sürerken Yunho da Changmin'in yaralarını temizliyordu.  İkisi de yaralar ile uğraşmasına rağmen birinin gözleri kılıcını savuran sevgilisindeydi,diğerinin aklı ise kendi sevdiğinin başına gelebileceklerde.

A'new / SeongSangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin