25.Bölüm

5.8K 483 48
                                    

Emre'yi aramak yerine doğrudan kafeye gidip, baskın vermeye karar vermiştim ama annemin çıkardığı bazı işler sebebiyle ancak akşam saatlerinde kafeye gelebilmiştim. Açıkçası burada olmama ihtimali aklıma gelmişti ama umursamadım. Bulmazsam el mecbur arardım zaten.

Ona yaptığım ayıbı telafi etmek için de bir şey almak istedim ama ne alabileceğimi bir türlü bilemiyordum. Eğer ters durumda olsaydık, erkek kıza çiçek alabilirdi. Bir anda gülümsedim. E ben de ona çiçek alabilirim değil mi?

Ne seveceğini bilemediğim için karışık bir buket hazırlattım ve kollarımı dolduran renkli buketi kokladım. Çok güzeldi. Umarım dalga geçmez ya, bence gayet güzel bir özür şekli olacaktı.

Sonra aklıma gelen fikirle bir de haftaya oynayacak bir tiyatro oyununa da bilet aldım. İki kişilik biletin biri benimdi tabii.

Kafeye girdiğim önce etrafa göz gezdirdim. Dünkü masaya baktığımda ise aynı ekibi gördüm. Herkesin içinde mi verecektim çiçekleri ya... Neyse dedim kendi kendime, ne demiş atalarımız ; Kalabalıkta efelik edenin, tenhada özrü kabul olmaz. Benimki tam olarak böyle bir durum olmasa da Emre'ye onların yanında ayıp etmiştim.

Gözlerim Emre'yi bulduğunda yanındaki Damla'nın bir elini kendi tarafındaki omzuna atıp, ona gülerek bir şeyler anlattığını gördüm. Dibindeydi resmen. Emre ise eli ve gözü telefonunda öylece somurtuyordu. Onu hiç aramamıştım dünden sonra, belki de benden arama bekliyordu. Bu beni sevindiren bir ihtimal olsa da gözlerim tekrar Damla'ya kaydı. Fazla yakın duruyordu...

Saçmalama Nil! Onlar çok yakın iki arkadaş, hatta kardeş. Emre böyle demişti.

Daha fazla beklemeyip, derin bir nefes alarak yanlarına ilerlemeye başladım. Masalarına ulaşınca da gülümseyerek "İyi akşamlar." dedim ve dikkatlerini üstüme çektim.

Hepsi kısa bir an şaşkınlık yaşasa da hemen güler yüzle karşılık vermişlerdi ve gözleri hemen buketi bulmuştu. Emre ise bir anda ayaklanınca fark etmeden ona doğru eğilmiş olan Damla'yı da itmişti. Damla gergince bir eliyle saçını geriye attı, Emre de masadan çıkarak karşıma geçti.

"Nil?"

Elimdeki bukete baktığında gülen yüzü düşer gibi olmuştu. Onun içinde farklı düşüncelere kapılmasını istemeyerek hemen buketi ona doğru uzattım.

"Bu senin için, dün açıklama yapmayı bile düşünemeden bir anda gitmem gerekti. Özür dilerim."

İşte şimdi şaşkındı. Masada bile bir sessizlik vardı, nihayet Doruk'un Miray'a "Gör gör." diye sitem etmesiyle onlar kendi aralarında gülüşmeye başlamıştı ama Emre hâlâ elimdeki bukete bakıyordu. Nihayet onları alırken gözleri bana kaydı.

"Biraz tuhaf oldu farkındayım ama nasıl özür dilemem gerektiğini bilemedim." derken de ellerimi parkamın cebine koydum, şimdi otuz iki diş sırıtıyordum işte.

"Ben... şey... gerek yoktu aslında... teşekkür ederim."

"Kanka çiçekleri kurutup sakla bence." diye konuşan Yağız'ın muzip sesiydi. Sesinde art niyet olmasa da Emre ters ters ona bakmıştı. O sırada da araya Miray girmişti.

"Ya odun musun sen!? Ne kadar da tatlılar baksana! Delireceğim."

Yüzüm kızarırken gözlerimi de kaçırmıştım, o sırada da Emre'nin buket içindeki biletleri eline aldığını gördüm. Hemen açıklamaya giriştim.

"Eğer haftaya çarşamba müsaitsen birlikte tiyatroya gidebiliriz diye düşündüm."

Gözlerindeki mutluluk öyle barizdi ki, ister istemez ben de mutlu olmuştum ama merak etmeyin, bu sorun çözülür çözülmez beni arkadaşlarından uzak tutma telaşının hesabını keseceğim kendisine. Hatta belki de az sonra mutfakta gerçekleşecek tüm bunlar... Ayıp Emre ayıp!

Gerçek Mi Ailem?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin