31.Bölüm

5.6K 419 32
                                    

İyisiyle kötüsüyle iki haftalık finallerimden de kurtulmuştum sonunda. Bu süreçte bol bol ders çalışıp, uykusuz kalıp, sınavlara girmiştim. Başta Deniz abim olmak üzere abilerim, babam, Emir ve Emir'den her hareketimi haber alan Kaan'ın akbabalar gibi tepemde dolanmaları ise Emre ile sadece bir kere görüşebilmeme sebep olmuştu.

Şimdi ise tatil hazırlığındaydık. Olay şöyle ki; kendi kendine kafa tatili veren babam daha ilk günün öğle saatlerinde iş yerini uzaktan izlemeye başlayınca buna son verdi ve hepimizin ortak tatilini beklemeye başladı. Şimdi ise üç günlük bir tatil planı yapmıştık bile.

Palandöken'e kayak tatiline gidiyoruz. Ailemin tamamıyla hem de, ablamlar ve Kaan da dahil. Yani yine Emre'yi göremeyecektim ama dönüş için bazı planlarım vardı tabii.

*

Otele yerleşmiştik. Annem babam yan odada, diğer taraftakinde Emir ve Kaan vardı. Gökhan abimle Irmak ablanın odasının da koridorun sonunda olduğunu öğrenmiştim. Evlenmeden aynı odada kalmalarına bakışlarımla kınama mesajı yollasam da sadece gülüp, geçmişlerdi. Ben ablalarımla kalacaktım ki zaten bayağı özlediğimi hissediyordum onları.

Deniz abimle, Ali abim ise ayrı ayrı odalarda kalacak olmalarının yanında odaları bir üst katımızdaydı. Onlara hiç güvenmesem de sözüm dinlenmeyeceğinden itirazımı sunamadım bile. Bence bizim katta, gözümüzün önünde olmalıydılar.

Eşyalarımızı bırakıp, öğle yemeği için aşağıda buluşma kararı aldık. Ben iki ablamın ortasında kalan yatağa geçtim. İnci ablam pencere tarafına, Umay ablamsa kapı tarafına geçmişti. Gözlerimi kısıp yüz ifadelerini gözlemledim. Umay ablam burada oluşundan rahatsız değil gibiydi ama İnci ablam biraz gergin duruyordu. Bunların ilişki durumunu da ajan gibi takip etmek rahatsız ediyordu artık.

"Ya artık anlatır mısınız bana da şu abilerimle olan durumunuzu?"

"Olur." dedi Umay ablam hiç itiraz etmeden ve tamamen bana döndü. "Ama önce sen Emre mevzusunu aç bakalım."

Hiç ifademi bozmadım ve az önceki cümlemi söylerken kullandığım tonlamada "Ya artık inebilir miyiz şu öğle yemeğine?" diye sordum. İki ablam da sonra görüşeceğiz bakışlarıyla ayaklandı ve biz de odadan çıktık böylece. Aslında ablamlara anlatmaktan pek de çekinmiyordum ama şimdi şu kısacık vakitte de anlatmak istemiyordum. Yani utancımı da sayarsak... Pek anlatasım yoktu işte!

*

Yemekten sonra Deniz abim, Ali abim, Umay ablam, Emir ve Kaan kayağa gitmişlerdi. Valla benim şu an hiç kayasım falan yoktu. Kalan ekiple oturduk, kahveler ve kar manzarası eşliğinde sohbet ediyorduk. Bu arada ben ve 'üvey' ailem, böyle tanımlamak istemesem de durum buydu, kaymayı biliyorduk. Babam her karda ilk iş bizi ya Kartepe'ye, ya da Uludağ'a götürürdü. Artık vakit hangisine uyuyorsa. Ondan öğrenmiştim ve onun vefatından sonra da bir kez Kartepe'ye gitmiştik. Açıkçası matem havasında, herkesin zorla gülmeye çalıştığı bir tatildi. Sonraki iki sene kimse gitmek istemedi. Şimdi ise kalabalık oluşumuzdan olabilir, bilmiyorum ama ara ara dalan gözler dışında, herkes mutlu görünüyordu.

Ben de öyle. Öz ailemle ilk tatilimdeydim sonuçta.

Mutluydum da.

Yine de gözümün önüne gelen Yahya babamı ve Reyhan annemi uzun süre düşünürsem burnumun direği sızlamaya başlıyordu.

Hayatta olsalardı bu süreç nasıl geçerdi acaba? Hatta Gamze de hayatta olsaydı, o da benim evime gitseydi. Çok yüksek ihtimal kıskanırdım. Hatta öz aileme alışma çabalarım bile bu kıskançlığın gölgesinde kalırdı.

"Nereye daldın böyle kızım?"

"Tanıdık birilerini gördüğümü sandım da." derken az önce otelin kafesine giren iki erkeğe ve orta yaşlı, aksak yürüyen kadına bakıyordum. Genç olan Emre'ye ne kadar benziyordu, kadınsa annesi Canan Hanım'a. Allah Allah, insanlar çift yaratılıyordu işte.

Emre'ye benzettiğim çocukla göz göze geldiğimizde gülümsedi ve benim beynimde şiddetli bir sarsıntı oldu. Bu Emre!

Ne yaptığımı bilmeden ayağa kalktığımda masadaki tüm yüzler bana döndü. Sonra baktığım yöne ve gelen Gökhan abimin homurdanma sesi...

Emre sen canına mı susadın!?

Ben hala olduğum yerde dururken Emre yanımıza gelmiş, annesi ve diğer adam ise bizden iki masa uzakta bir masaya oturmuşlardı.

"İyi günler efendim, afiyet olsun." diye babamlara ve sonra da masadaki diğer kişilere baktı tek tek. Gökhan abim hariç tanıyan olmadığından gözlerinde merak yoğun bir şekilde kendisini gösteriyordu.

Geçen gün Emre ile olan mesajlaşmamız geldi aklıma. Ailemden kendisi ile ilgili konuda saklanmamdan ve korkmamdan dolayı bana kızgındı. Bunu anlamsız buluyordu, hem de Türkiye'de. Çocuğun kafası batılıydı herhalde ama bedenen de buradaydık şimdi...

E madem öyle takalım yüzükleri artık, rahat rahat görüşürüz o zaman demişti bir de. Şaka değil he! Cidden dedi bunu.

Artık? deyip dalga geçtiğimde ise ısrar etmişti. Gözü korksun diye bizimkiler o süreci çok uzatmaz ama hemen evlenmemizi isterler dedim. Tabii bu sözlerin üstünden iki gün geçti geçmedi bugün Gökhan abimle Irmak ablam nikahsız olarak bir oda tuttular. Babamlarsa gerçekten umursamamışlardı. Onlar Gökhan abime güveniyorlardı gerçi. Yine de çifte standart var diye bağırasım gelmişti. O an aklıma Gökhan abimlerin yaşının benden on fazla olduğu geldi, hatta ondan da fazla... Ne demişti Ali abim; tecrüben yok.

Aynen aynen tecrübem olsa bana izin vereceklerdi sanki.

Yemiş gibi yapıyoruz.

Ben evlilikten söz edince de evleniriz demişti hemen. Emre evlilikten korkmuyordu anladığım kadarıyla ama ben daha öğrenciliğim bitmeden ne o yola girerdim, ne de ailem buna izin verirdi.

"İyi günler, teşekkür ederiz." dedi annem karşılık olarak. Yüzünde samimi bir gülümseme vardı.

"Adım Emre, Nil'in arkadaşıyım, burada görünce de bir selam vermek istemiştim."

Emre arkadaşıyım derken bana ters bir bakış atadursun, masadaki gerilimin sebebi Emre ismini duymalarıydı. Herkes mi hatırlıyor ya yanında sarhoş olduğum çocuğu? Harika!

Ben işler daha da çirkinleşemez derken mekana giren kayak ekibi ile yutkundum. Ya ben kütüğümü Amerika'ya falan aldıramaz mıyım şu an!? Belki de Amerikan bir bebekle de karışmışımdır, o zaman kimse umursamazdı Emre'yi...

Onlar da meraklı bakışlarla yanımızda durduğunda ne olacaksa olsun dedim ve Emre'yi daha fazla yormayarak işe el attım.

"Kanka! Sen nereden çıktın ya!" diye aşırı bir tepki ile güldüm ve herkesin sert bakışlarını aynı anda üstümde hissettim. Kimse yememişti, üstüne Emre bu sefer daha da ters bir bakışla bakıyordu bana. Yine de ailem bana inanmadığını, güvenmediğini söyleyemezdi, o yüzden bence anı kurtarmıştım.

Ya da iyice batırmıştım. Bilmiyorum ama şu başım sıkışınca millete kanka ayağı çekme işinden acilen vazgeçmem gerekiyordu...


Ufak bir tatil serüveni gelsin madem, umarım beğenmişsinizdir. :)

Gerçek Mi Ailem?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin