17.Bölüm

7K 502 20
                                    

Elimdeki fotoğraf makinesi ile cuma gününden önce biraz alıştırma yapmak istediğim için bugün yani perşembe günü Kaan ile Emir'i alıp, eve getirdim. Onlar bahçede birbirinden uzak köşelerde beni beklerken son ayarlarımı da yapmıştım.

"Evet gençler, bugün benim modellerim olmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim!"

Kocaman gülümsemem ile onlara bakarken Kaan ters ters "Sanki sordun da..." diye mırıldanmıştı. O sırada bahçeye gelen babama baktım. Üstünde eşofmanları vardı. Gelip, hasır sandalyelerden birini bana yaklaştırıp, oturdu. 

"Neler yapıyorsunuz bakalım?"

"Ablam bizi alıkoyuyor, biz de kaderimize razı geliyoruz." Bu ters cevap da Emir'dendi. İkisine de aşağılayıcı bakışlarımdan atıp, babama döndüm.

"Cuma günü fotoğraf kulübü ile trekking yapacağız, aynı anda da çekim. Ben de Ali abimden aldığım bu makine ile alıştırma yapacağım."

"Biz ne alaka?" diyen Kaan'a döndüm ve "Sizin de birbirinize alışmanız gerekiyor ya tatlım." dedim tehditkâr bir tonda.

Babamın güldüğünü duyduğumda ona döndüm. Kollarını göğsünde birleştirip, yerine daha da yerleşti.

"E başlayın o zaman."

Ona başımla onay verirken ben de kardeşlerime dönmüştüm.

"Tamamdır gençler, şimdi geçin bakalım karşıma. Konseptimiz "Ölümüne Kankayız!" olduğu için son derece eğlenceli pozlar yakalamam gerekiyor. Açıkçası ortak noktanız basketbol olduğu için de formalarınızı giyinmenizi istedim... Şimdi Kaan sen topu al." deyip bahçedeki potayı gösterdim. "Oraya geç, Emir sen de karşısına."

Başta sadece fotoğraf çekimi olacaktı, planım buydu ama işler bir anda karıştı. Bahçeye gelen Gökhan abimle birlikte ikişerli maç yapmaya karar veren ekip, çok geçmeden bünyesine Ali abimle, Deniz'i de katmıştı. Böylece Deniz, Gökhan abim ve babam bir takım, Kaan, Emir (ikisini aynı takıma ben koydurtmuştum) ve Ali abimse bir takım olmuştu. Ben de söz dinlemeyen bu ekibin fotoğraflarını çekmeye başlamıştım ve çok da iyi kareler yakaladım. Yeterince çektiğimi fark edince de az önce babamın oturduğu sandalyeye geçip, maçı izlemeye başladım. Aşırı iyi oynuyorlardı. Özellikle de babama şaşırmıştım çünkü yaşına rağmen hepsiyle yarışıyordu. Ara sıra paslaşmayı unutan Kaan Emir ikilisi bile bir noktada hırslarına kapılarak, aralarındaki husumeti rafa kaldırmışlardı. Birbirlerine pas atmalar, işaretler, sözler... Memnunca gülümsedim.

O sırada bahçeye ablamlar ve annem geldi. Hemen kalkıp, önce İnci ablama, sonra da Umay ablama sarıldım.

"Hazır Kaan da buradayken İnci kızımla, Umay kızımı da çağırayım dedim. Açıkçası beni ihmal ediyorlar, ben arayıp sormasam akıllarına gelmiyorum."

Annem tribini atarken İnci ablam hemen açıklamaya girişmiş, gönlünü almıştı. Umay ablam ise İnci ablamın sözlerini onaylayarak yırtmıştı. Böylece hepimiz maça dönmüştük. Bir ara annem babama tezahürat yapınca babamın dikkati dağılmış, ona havalı havalı selam vereceğim diye topu kaptırmıştı.

Keyifli bir maçtan sonra yorgunlukla kendilerini yere atan ekibe doğru ilerledik. Hepsi ter içinde kalmıştı. Gözüm Kaan'a takıldığında yüzündeki gülümseme ile istemsizce ben de gülümsemiştim. Tam o anda da babamın "Hanım, oğullarım beni çok yordu. Hiç insafı yok bunların." diye şikayet ettiğinde Kaan'ın ifadesindeki ani değişim bir anda kalbimi ezmişti, babam pot kırdı sanırken sözlerine devam ettiğini duydum. "Hele şu iki sıpa, Kaan ve Emir, büyüklere saygınız da mı yok veletler? Bundan sonra karşı takımda olsanız bile topları getirip, avucuma bırakacaksınız. Anlaşıldı mı?"

Gerçek Mi Ailem?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin