86

550 52 16
                                    

Pekâlâ, birkaç gün uzak kaldık... Şu bir hafta inanılmaz dolu ve yoğun olduğu için doğru dürüst yazamadım. Aceleye gelmemesi adına da biraz beklettim. Yine de bugün bölüm günü, fazla uzamaması adına atıyorum şimdi. Diğer dört bölümü de gün içinde atacağım iyi okumalar <3

-

Araç kalabalığın içinde aşırı yavaş bir şekilde ilerlerken ön koltuktan kalkıp aradan geri arkaya döndüm. Sonra çantayı elimde tutma fikri hoşuma gitmedi ve yüzümü buruşturup tekrar arkamı döndüm. "Bunu bırakabilir miyim?"

"Bir şey olmaz." dedi şoför elindeki bezle alnındaki terleri silerken. "Çoğu dağılıyor maçtan sonra ama alıyorum kalanları."

Başımı sallayıp telefonu içine koydum, çantayı ön koltuğa bırakmak için uzandığımda çanta havalandı. "Ne oluyor?"

"Gel benim eşyaların yanına koyalım."

Başımı salladığımda hâlâ bağıran takım üyelerinin arasından koltuklara ilerlemeye başladık. İkili koltuklardan birinin yanında durunca üzerindeki çantayı alıp kucağıma bıraktı. Kocaman çantayı tutuyordum ki üzerine bir havlu bıraktı. Ayakkabıların olduğu poşeti de üzerine eklediğinde, "Hayırdır tatile mi gidiyoruz." diye sordum.

"Sondu bu son tut iki dakika." Söylenerek koltuğun üzerindeki diğer ıvır zıvırları arkaya fırlattı. Aracın içi oraya buraya atılmış formalar, havlular ve çantalarla doluydu. Garipsemedim.

Çantamı muhtemelen kendi oturduğu koltuğa bıraktıktan sonra "Tamam." dedi. Kotlukların başlarına tutunup camdan dışarı baktı. "Yetişmek üzereyiz. Maşallah tüm şehir de burda."

Gözlerimi devirdim. "Paşa hazretlerini görmeye gelmişler."

"Tabii ki de öyle ne sandın?"

Tekrar gözlerimi devirdiğimde önümden geçti. Takım artık durulmuş, inmeden önceki son hazırlığını yapıyordu.

Aracın içi iyice sessizleşince gerginiliği hissedebiliyordum. Herkes ayaklanmış, eşyaları elinde camdan kalabalığa bakıyordu. "İnebilirsiniz." dedi şöfor arabayı otoparka yerleştirdiğinde.

"Usta kapı." diye seslendiğinde Vural takım arkadaşlarından biri, "Ee?" dedi. "Konuşma yapmayacak mısınız sayın takım kaptanı?"

"Ne gerek var oğlum?" dediğinde üzerime yıktığı eşyaları kucağına fırlattım. "Sus sen. Ona bakmayın siz."

Kolundan ittirip kenara kaymasını sağladıktan sonra takımın önüne geçtim. "Siz onu bırakın. Geldik bir kere buraya kadar, kazanmadan dönerseniz yemin ediyorum gebertirim hepinizi. O kadar atar çektik orda burda."

Gülmeye başladıklarında birinin "Vural iki bu lan." dediğini duydum. Ne diyeceğini merak ederek Vural'a döndüğümde onunda güldüğünü gördüm.

"Tamam, tamam! Dağılmayın." Hadi ama, bende kaç defa basketbol takımı kaptanlığı yapmıştım ki? Nereden bilebilirdim. Vural'ın yapması gereken işi yapıyordum...

"Kazanıyoruz ve bu defa dönüşümüz gidişimiz kadar sessiz olmuyor, anlaştık mı?" diye bağırdım en son.

Takım daracık alanda yuvarlak olmaya çalışarak ellerini öne uzattığında Vural eşyaları tek elinde tutmaya çalışarak izliyordu. "Bana bak, gel buraya." deyip koluna vurduğumda "O kadar da değil dur geliyorum." dedi ve eşyaları koltuğa bırakıp elini uzattı.

Sesleri yükselmeye başladığında ön koltuğun arkasına yaslanmış izliyordum. Sesleri iyice artarken "Kız nerde lan?" diyen çocukla etrafa bakındılar ve hepsi bana döndü.

Buzlu Kahve | Texting [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin