Caroline koridorun sağ tarafına dönecekti fakat duyduğu ses nefesini bir bıçak gibi kesti ve adımları durdu. Klaus bu tarafa doğru yürüyordu ve eğer Caroline'ı odasından çıkmış vaziyette görürse, mektubun yerinde olmadığını fark ettiğinde aklına gelecek ilk isim kendisi olacaktı. Lanet olsun! Neden bu kadar yufka yürekli olmak zorundaydı ki, veya aptal? Şimdi Rebekah'nın onu oyuna getirdiğini anlıyordu. Eğer söylediği gibi olsaydı suan Klaus'un yanında olurdu değil mi? Hızla arkasına dönüp Klaus'un odasina doğru yürümeye basladi. Belki Klaus onu odasından çıkmış vaziyette değil de odasına giderken görürse onun almadığına ikna etmek için bir şansı olabilirdi, belki.
"Caroline." dedi Klaus neşeli(!) bir sesle ve konuşmayı Caroline'a bıraktı. Herhangi bir şey söylememişti, ama bir açıklama bekliyordu. Bu koridorda yalnızca kendisinin odası vardı değil mi?
Caroline heyecanını ve korkusunu saklamaya çalışarak derin bir nefes aldı. Kısa sürede yaratıcı bir yalan bulması gerekiyordu. Ama o yalan söylemek konusunda pek iyi değildi, belki iyiydi, ama henüz bunu öğrenecek kadar yalan söylememişti, bu saraya gelene dek hiç ihtiyacı olmamıştı ki.
"Seni görmeye gidecektim, ama gerek kalmadı, buradasın." dedi ve gerginliğini saklamak için neşeli bir maske takınmayı denedi.
"Beni neden görmeye gelmiştin?"
Caroline'ın hızlı düşünmesi ve hem inandırıcı hem de Klaus' u biraz oyalayabilecek bir fikir bulması gerekiyordu. Suan kapısının önünde kimse nöbet tutmuyordu. Kimseyi göremezse bir seyler döndüğünden şüphelenirdi.
"Geçen gün bana sunduğun teklif, gereğinden fazla korktuğumu anladım. "
Klaus kaşlarını çatarak düşündü ama Caroline ile atlar hakkında konuştukları günden kesitlerin aklına dolusmasi uzun sürmedi.
"Yani?"
"Belki..." dedi Caroline az sonra söyleyeceklerine kendisi bile inanamayarak. Acımasız Niklaus Mikaelson'a ata binmeyi teklif etmek üzereydi. "ata binebiliriz diye düşünmüştüm."
Klaus Caroline'ın bu teklifine başta biçimli kaşlarını hafifçe yukarı kaldırarak daha sonra ise "Neden olmasın? Fakat fikrini neyin değiştirdiğini merak ediyorum." diyerek karşılık verdi.
"Belki artık kabuğumdan çıkmanın vakti gelmiştir diye düşündüm. Ayrıca atın üstünde yaptıklarıyla böylesine ünlü birinden ata binmeyi öğrenme fırsatını kaçırmak aptallık olur."
Caroline Klaus' un odaya gitmeyeceğini garantileyince biraz olsun rahatladı fakat yine de kendisine kızmadan edemiyordu. Her defasında bu kadar saf olmayı nasıl başarıyordu? Neden yasadıklarından hiç ders almıyordu? Bir yandan da bunun aptallıkla ilgisi olmadığını düşünüyordu. Insanlara yardım etmek için korkmadan risk almasının aptal olmasıyla mı merhametli olmasıyla mi alakası vardı? Kendine kızmasını da zaman zaman yanlış buluyordu. Insanlar ona böyle oyunlar oynarken kızılması gereken ona bu oyunları oynayanlar mıydı yoksa merhametli davranan kendisi miydi? Merhametli olmanın neresi kötüydü, neresi kızılacak bir şeydi? Klaus' a merhametsiz olduğu için öfke duyarken kendisine de merhametli olduğu için öfkelenmesi mantıksız geliyordu.
"Demek insanlar benim hakkımda iyi şeyler de söylüyor, işte bu şaşırtıcı." dedi Klaus elini Caroline'ın beline yerleştirip onu yönlendirirken.
Caroline'ın üzerindeki gerginlik şimdilik yerini atlara duyduğu korkuya bırakıyordu. Daha önce hiç ata binmemişti ve ata binmek yapılacak listesinden çok uzak durulacak şeyler listesindeydi, tıpkı Klaus Mikaelson gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOVE KEEPS YOU HUMAN
Fiksi PenggemarKlaus ve Caroline. Onları hiç böyle görmediniz. Kimse bu kadar aşık olmadı. Ve bu kadar düşman. Onların aşklarına şahit olmaya hazır olun . Savaş ve aşk daha önce hiç bu kadar iç içe olmadı.