Bölüm19
Cezalıydım.
İki gündür odamdan çıkamıyordum ve gözyaşı diye bir şeyim kalmamıştı. Belli saatlerde yemek servis ediliyordu. Tek yaptığım uyuyup yemek yemek ve vücudum belirtileri gösterdiğinde tuvalete gitmekti. Kibarca söyleme çabalarımın nedeni Tuna'ydı. Lanet olsun, kısacası çişe gidip sıçıyordum.
Telefonum cevapsız aramalar yüzünden susmuyordu. Efe, Yekta ve Lâl ısrarla bana ulaşmaya çalışırken telefonumu camdan fırlatmamak için kendime zor hâkim oluyordum. Efe'ye söyleyebileceğim bir şey yoktu, cesaretim de. Yekta ve Lâl ise muhtemelen gazeteleri okumuştu. Olan bitenin olduğu gibi halka açıklandığını odamdaki bilgisayardan görebilmiştim. Videolarım da vardı ve bazı insanlar bana destek çıkmıştı. Zenginlere söylediklerime katılanlar beni tuhaf övgülere boğarken bazı karşıt düşünceler tarafından yerden yere vurulmuştum. Umurumda mıydı?
Hayır.
Lâl ve Yekta'nın her ne kadar bana güzel sözler söyleyip beni tebrik edecekleri bilsem de kimseyle konuşmak istemiyordum. Aklıma hücum eden düşünceler çok başkaydı.
Annemin olduğu kâbuslarla uyanıyordum. Gözlerimi duvara dikip öylece düşüncelere daldığımda gözlerimin önünde yorgun yüzü beliriyordu. Öfke içindeki gözlerinde en büyük korkularımı görüyordum. Bana karşı anlayamadığım bir nefreti vardı. Yıllarca sessiz kalmış ve dışlanmışlığıma boyun eğmiştim. Yekta'dan farklı muamele görmüştüm ondan.
Artık nedenini öğrenmek istiyordum.
Annemle konuşabilmek için mahkum edildiğim odadan diğerlerine fark ettirmeden çıkmam gerekiyordu. Bunu nasıl başaracağım konusunda da hiçbir fikrim yoktu.
Yumuşacık yataktan kalkıp ayaklarımı sürüyerek balkona ulaştığımda kapıyı ardına kadar açtım. Güneş anında üstüme ışıklarını düşürürken yazın habercisi olan hafif esinti tenimi okşadı. Gözlerimi kısarak evin duvarlarına bakındım. Tutunarak inebileceğim bir yer arasam da bulamadım. Demirlerin üstünden eğilip yüksekliği gözüme kestirdim. Filmlerdeki gibi örtüleri birbirine bağlayabilir miydim?
Pes ederek içeri girdim. Eğer evden kaçmam gerekiyorsa hayal gücümün sınırlarını zorlamak yerine içerden yardım almalıydım. Odamdan çıkamayacağımı bildiğim için cep telefonumdan Tuna'yı aradım. Üçüncü çalışta kadifemsi sesi duyuldu.
"Alo? "
"Yardımına ihtiyacım var. "
"Duvarlar üstüne üstüne gelmeye mi başladı? "
"Ne? " Kaşlarımı kaldırdım, ne saçmalıyordu?
"İki gündür dışarı çıkmıyorsun. Belki artık sıkılmışsındır dedim. "
"Sayılır. "
Başımı öne eğip ağır adımlarla yatağın kenarına oturduğumda iç çektim. Dışarı çıkmayı sadece annemle konuşmak için istemiyordum. Aynı insanları ve eşyaları görmekten bıkmıştım artık.
"Öyleyse Rapunzel'i özgürlüğüne kavuşturalım. " dedikten hemen sonra telefonu yüzüme kapattı.
Ağzım açık kalakalırken dudağımı dişledim. Planını bana da anlatması gerekirdi ki açıklık vermeyeyim. Bu aralar çok fazla hata yapmaya başlamıştım.
Üstüme başıma çekidüzen vermiş koltuğumda otururken tıkırtılar duydum. Kapıya bakıp kimin geldiğini merak eden zihnimdeki çığlıkları susturmaya çalışıyordum ki aniden kapı açıldı ve Tuna başını aradan uzattı. "Hazır mısın? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçekler Üşümesin
Novela JuvenilÖnüme sunulan teklif gayet açıktı; "Kızımın yerine geç, birkaç ay boyunca prensesler gibi yaşa. Kızım gibi yaşa. " Ve ben, beni kardeşi sanan bir adama aşık olduğumda bu oyunu oynamak sandığım kadar kolay olmayacak. Ben Şafak Demir, yarından itibare...