Bölüm10
"Ne zaman öğrendin? " Sorumla beraber dudaklarımın arasından dökülen nefesim buhar halinde kapkaranlık gökyüzünde dağıldı. "Nasıl öğrendin? "
"At çiftliğinde konuştuğun çocuğu araştırması için tuttuğum adamın getirdiği dosyada senin resmin vardı. Önce emin olamadım, sanırım inanmak istemedim. "
"Neden inanmak istemedin? "
"Bilmiyorum. "
Verecek herhangi bir cevabımın olmayışı beni sessizliğe sürükledi. Uzaktan duyulan araçların homurtusunu dinledik. Soğuk hava açıkta kalan kollarıma ve boynuma işledikçe vücuduma daha sıkı sarıldım.
"Gerçek Lâl'i bulduklarına dair bir telefon aldığımda senin bir yabancı olduğunu öğrendim. Beni kandırmak eğlenceli miydi, Şafak Hanım? "
Söyledikleri bir jilet keskinliğindeydi sanki. Düşüncelerimin parçalara ayrıldığını hissetmiş, irkilmiştim.
"Sadece biraz paraya ihtiyacım vardı. Lâl gelene kadar yerini doldurmaya çalışıyordum. "
"Lâl'den farklı olduğun çok barizdi. Şimdi düşününce kendimi aptal gibi hissediyorum. "
"Kimseyi kandırmak istemiyorum, Tuna. Babamın borçları var. Kabul etmek zorundaydım. " dedim titreyen sesimle. Hemen dibimizdeki çeşmeden akan suyun boğuk şırıltısını bastırmak için bağırmıştım biraz da. Mavilerini uzaklara dikmiş olan adamın üstündeydi yeşillerim.
"Benim sana iyilik borcum yok ama senin iki günlük süren var. Birinci seçenek, sessiz sedasız evden ayrılıp savaştan çekilmen, ikinci seçenek ise benim gerçekleri büyükanneme anlatmam. "
"Ciddi olamazsın! " diye bağırdım birdenbire. Teklifi tehditten farksızdı ve beni zor duruma düşürüyordu. Evden ayrılmazsam gerçekleri anlatacaktı, her şey sona erecekti.
"Ciddiyim. Birini seç. "
Arkasına dönüp yürümek üzere ilk adımını attığında titreyen ellerimle koluna tutundum. "Tuna. " dedim yalvarırcasına. "Lütfen, buna ihtiyacım var. "
Kolunu sert bir hamleyle ellerimden kurtarıp buz kesmiş mavilerini üstüme diktiğinde boğazım düğümlenmişti. Söyleyecek kelimelerimin tükenmişliğiyle daha fazla konuşamadım. Takım elbise içindeki bir adama yakışmayacak şekilde buruşturdu yüzünü. Tükürürcesine dudaklarından dökülen kelimeler belki de en can yakıcı olanlardı.
"Sen bencil ve vicdansızsın. Para için büyükanneyi parmağında oynatıyorsun, beni oynatmandan söz etmiyorum bile. Gözün dönmüş. "
"Sanki Sarrafoğlu ailesinden daha kötü olabilirmişim gibi kişiliğimi eleştiremezsin. Dönüp baktın mı, evde olup bitenlere? "
"Bir haftada bizi iyi tanıdığını mı sanıyorsun? "
Başımı sinirle iki yana salladım. Yeşil gözlerimde kıvılcımların belirmeye başladığını tahmin edebiliyordum. Ellerim de soğuktan mı yoksa sinirden mi olduğunu anlamadığım bir titremeyle sarsılıyordu.
"Hepiniz para için birbirinizi yiyorsunuz. Büyükanne bile sosyetedeki değerini kaybetmemek için yalanlar uyduruyor insanlara! Canan Hanım'ın Lâl'e küçükken yaptıklarının acımasızlığını duymak benim bile midemin kasılmasına yetiyor. Zümrüt Hanım da ateşe ateşle karşılık vermiş. Taner Bey zaten karısını aldatarak güvensizliğini ispatlamış. İnsanlara gösterdiğiniz ne peki? Sahte bir mutlu aile tablosu. "
"Kapa çeneni. " dedi yumruk yaptığı elini sıkarken. Dişlerini sıkıca birbirine kenetlemişti. Pembemsi dudaklarından dökülen nefesi aramızdaki kısacık mesafede dağıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçekler Üşümesin
Ficção AdolescenteÖnüme sunulan teklif gayet açıktı; "Kızımın yerine geç, birkaç ay boyunca prensesler gibi yaşa. Kızım gibi yaşa. " Ve ben, beni kardeşi sanan bir adama aşık olduğumda bu oyunu oynamak sandığım kadar kolay olmayacak. Ben Şafak Demir, yarından itibare...