Bölüm4
Küçükken yerimde duramazdım. Kanım kaynardı, adeta. Sürekli konuşup çevremdekilerin başını şişirirdim. Bir şeylere itiraz ederdim, dediğim yapılmazsa olay yaratırdım. Bir erkek çocuğu gibi kavgalar çıkartıp, komşu çocuklara sataşırdım. Sınıfımın haylazıydım ben, öğretmenlerimin başbelası. Annem ev işleriyle uğraşırken başından ayrılmazdım, terliğiyle kovalardı beni. Babamın gazetelerini kesip defterime yapıştırırdım resimleri. Yekta'nın toplarını patlatırdım, yatağını ıslatırdım.
Sonra bir gün, her şeyin başlangıcı olduğunu sandığım bir kavgaya tutuştum annemle. Henüz ortaokula gidiyordum ve ergenliğe yeni adım attığım dönemlerdi. Örgü örüyordu, amacı beni sıcak tutacak bir kazak hazırlamaktı. Ancak, bedenini ayarlamak için yanına çağırdığında oyunumu böldüğü için ona öfkelenmiştim. Tepinmeye başlamış, ölçülerimi almasına engel olmuştum. Annem sonunda kendine hakim olamayarak beni itlemişti, yere kapaklanmıştım. İlk defa böyle bir tepki almamın şaşkınlığıyla dudaklarımı mühürleyip dolu dolu gözlerimle ona bakmıştım. Odayı terk etmeden önce söylediği son sözü unutamıyorum.
"Senden nefret ediyorum, keşke hiç doğurmasaydım seni. Başımın belası..."
Kızgınlığından söylediği cümleler olmadığına emindim. Çünkü, ilerleyen saatlerde annemin yüzünde ufacık bile pişmanlık görmemiştim. O gün, annemle aramdaki duvarın temelini attığım gündü.
***
Üvey kardeşim kapıda dikilmek yerine odaya girmiş ve eşyalarımı incelemeye başlamıştı. Henüz benim bile dokunmadığım raflarda parmaklarını gezdirirken dudakları hafif bir tebessümle kıvrılmıştı.
Üzerinde takım elbisesi yoktu, bu sefer. Kot pantalonu ve siyah tişörtünün üstüne giydiği gömleğiyle spor bir görüntüsü vardı. Bu haliyle daha genç gösteriyordu. Safir mavisi gözlerini üzerime diktiğinde yeni yatağımın kenarına oturmuş, şüpheyle onu izliyordum. Ne yapmaya çalıştığını anlamak kolay değildi. Duygularını iyi sakladığı yüzünde genellikle ifadesizlik veya alay oluyordu. Şimdi de gözlerini kısmış, alaylı gülümsemesini sunmuştu.
"Nasıl görünüyorum? Artık, bana Yer Cücesi diyemeyeceksin sanırım. " dedi bedenini işaret ederken. Karşıma geçip ellerini ceplerine yerleştirdi. Yer Cücesi lakabının Lâl ve onun arasındaki bir espirinin parçası olduğunu düşündüm. Şimdi benden neredeyse yarım metre uzun olan bu çocuk, küçükken oldukça kısa olmalıydı. Karşımdakinin çocuk hallerini hayal edince kıkırdadım. Gözümde bücür, yaramaz bir oğlan çocuğu belirmişti. "Niye gülüyorsun? "
Gözlerimi kırpıştırıp kendime geldiğimde üvey kardeşim bana bakıyordu. Onun adını bile bilmediğimi fark ettim. Ne konuşmam gerektiğini de bilmiyordum ve olası bir soruda yanlış cevap vermekten korkuyordum.
"Görüşmeyeli uzun zaman oldu. " dedim geveleyerek. Zararsız bir cümle olduğuna kanaat getirmiştim.
"12 sene, neredeyse." dedi başını sallayarak. Lâl'in yıllar boyunca kardeşiyle neden görüşmediğini merak ettim. Belki araları iyi değildir.
"Neden erken geldiniz? " diye sordum. Zümrüt Hanım yarın akşam geleceklerini söylediği için daha vaktim olduğunu düşünmüştüm. Bu süre zarfında öğrenmem gereken bilgileri edinirim diye rahatlamıştım. Belli ki, Zümrüt Hanım'ın da erken gelmelerinden haberi yoktu. Zor durumda kalmamı kendisi de istemezdi.
"Büyükannem ertesi sabah arkadaşlarıyla kahvaltıya çıkması gerektiğini söyledi. " Durup şüpheyle beni süzdü. Bakışları birdenbire değişmiş, ciddiyete bürünmüştü. "Erken gelmemiz seni pek de memnun etmemiş gibisin. "

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçekler Üşümesin
Teen FictionÖnüme sunulan teklif gayet açıktı; "Kızımın yerine geç, birkaç ay boyunca prensesler gibi yaşa. Kızım gibi yaşa. " Ve ben, beni kardeşi sanan bir adama aşık olduğumda bu oyunu oynamak sandığım kadar kolay olmayacak. Ben Şafak Demir, yarından itibare...