Bölüm8
Elimdeki sıcacık kahveyi burnuma yaklaştırıp kokusunu içime çekerken gözlerimi yumdum. Gecenin soğuğu tenime onlarca iğne batırıyordu. Güneşin görevini almış olan lambalar evin büyük bahçesini aydınlatıyordu. Cam seranın içi karanlıktı ve havuzun üstünde de ayın yansıması vardı.
Herkesin yatıp uyuduğunu bildiğim için kendimi rahat hissediyordum. Üstümdeki pançoya sıkıca sarılıp çimlere bastığımda birkaç kez öksürüp boğazımı temizledim. Uzun zamandır şarkı söylemediğimi, müzilten uzak kaldığımı fark etmiştim.
Yabancı bir şarkı mırıldanırken ağır adımlarla bahçede ilerliyordum. Bir yandan da Tuna'nın dün beni yolun ortasında arabadan indirdiği sahneleri düşünüyordum. Söylediklerini ve gözlerinde beliren yaşları hatırladıkça içimi burukluk kaplıyordu. Kendisine daha iyi bir gelecek sunmak istediğinin farkındaydım. Ancak, ben de kendime daha iyi bir hayat sunmak istiyordum. Eğer savaşı kazanırsam iyi bir miktarda para alacağımı söylemişlerdi. Bu parayla babamın borçlarını ve annemin harcamalarını ödeyebilirdim. Yekta'nın da daha fazla garsonluk yapmasına gerek kalmayabilirdi. Merak ettiğim şey, Tuna'nın şirketi alamaması durumda ne yapacağıydı. Onu ve annesini sokağa atmamalarını umuyordum. Hem Tuna iyi bir eğitim görmüştü. İş bulup yaşamını sürdürmesi çok da zor olmamalıydı.
"Şafak? "
İsmimi duymamla yerimden sıçrayıp arkama döndüğümde yüzündeki makyajlardan kurtulmuş olan Zümrüt Hanım'la karşılaştım. İtiraf etmeliyim ki, güzel bir yüzü vardı. Yeşil gözleri parlıyordu ve oval yüzünü saran saçları dalgalar halinde omuzlarına dökülüyordu. Soğuk havadan korunmak istercesine geceliğine iyice sarılmıştı. İnce saten elbise pahalı görünüyordu ve ayağındaki terliklere rağmen çoğu yeri açıktaydı.
"Biraz konuşalım mı? "
Sorusuna yanıt olarak gülümsedim ve evi işaret ettim. "Hava soğuk, içeriye geçelim isterseniz. "
"Hayır, duyulma riskini alamam. " Başını iki yana salladıktan sonra gözleri seraya odaklandı. Başıyla orayı işaret ettiğinde neyi imâ ettiğini anlamıştım.
Seraya girip karanlıkta yönümüzü bulmaya çalışırken çiçeklerin yoğun kokusu burnuma dolmuştu. Elimdeki kahvenin son yudumlarını aldım ve Zümrüt Hanım'ın söylediklerine dikkat kesildim.
"Annem ailemizin bir araya gelmesini kutlamak adına balo yapmakta ısrarcı. Gecenin ön planında senin ve Tuna'nın olacağına eminim. İnsanlara sizin büyüdüğünüzü ve şirketin başına geçebileceğinizi göstermek istiyor. "
"Zümrüt Hanım, bir soru sormamın mahsuru var mı? " Soran gözlerle temiz yüzüne baktığımda başını onaylarcasına salladı. "Hem Lâl hem de Tuna şirkete sahip olamaz mı? İkisi beraber idare edebilir, hisseleri paylaşabilirler. "
"Bu sadece sen ve Tuna arasındaki bir rekabet değil. Canan ve benim aramdaki bir rekabet. O yüzden şirketi alacak ek kişi onlar değil. Ayrıca annem de gayrimeşru bir çocukla seni, yani Lâl'i eşit tutamıyor. İstediği şirketin doğruca Lâl'in olmasıydı. Ancak, kadın olarak iş hayatında başarılı olacağına dair inancı düşük. Lâl biraz asidir, başına buyruk davranır. Öncelikleri para ve ünvandan daha çok ailesi ve çevresindeki insanlardır. "
"Lâl'in kişiliğinin iyi olduğu bariz. Yani size hakaret etmiyorum, parayı seçtiğiniz için. Yanlış anlamayın. " diye atıldım son anda. Söylediklerimle bana düşman kesilmesini istemiyordum.
"Bu yüzden büyükannen ikiniz arasında seçim yapacak. Ona şirketi koruyabileceğini ispatlaman gerekiyor. "
"Böylece siz de Canan Hanım'ın karşısında ezilmemiş olursunuz. " Gözlerimi devirdim. Zümrüt Hanım'ın yeşillerine yerleşmiş delici ifadeyi fark ettiğimde aklımdan geçirdiğim cümlenin dudaklarımdan döküldüğünü anladım. Parmaklarımla dudaklarımı örttüğümde başımı öne eğdim. "Özür dilerim. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçekler Üşümesin
Ficção AdolescenteÖnüme sunulan teklif gayet açıktı; "Kızımın yerine geç, birkaç ay boyunca prensesler gibi yaşa. Kızım gibi yaşa. " Ve ben, beni kardeşi sanan bir adama aşık olduğumda bu oyunu oynamak sandığım kadar kolay olmayacak. Ben Şafak Demir, yarından itibare...