1.6

468 43 23
                                    

Bugün cumartesiydi. Erken uyanıp okul için telaşla ortalıklarda gezinmeme gerek yoktu. İstediğim ve mutlu olduğum bir yerdeydim, en önemlisi Eddie ile birlikteydim.

Birlikte kahvaltı yapıyorduk, bugün daha enerjik gibiydi. Sohbet edip son zamanlarda çıkan albümlerden söz ettik. Metal müziğe ben de en az onun kadar bayılıyordum.
Bana yeni aldığı gitarı göstereceğinden bahsederken kafamı sallıyordum.

Birlikte masayı toparladıktan sonra önümüzde duran koltuğa kendimi attım ve iç çektim.
Kafamı arkaya attığım sırada yanıma doğru yürüyordu.
"Sana gitarı göstereceğim ama onun öncesinde bir film izleyelim mi, ne dersin?" diye sordu ve karşımdaki koltuğa oturdu.

Kafamı kaldırıp Eddie'ye onaylamayan bir bakış attım. Bana kaşlarını çatıp güldü.
"Pekâlâ, o zaman direkt göstereyim?"
Bu sefer başımı iki yana sallayıp oturuşumu düzelttim.

"O zaman ne yapalım sen söyle."

"Konuşalım Eddie. Konuşmamız gereken onca şey var, biliyorsun."
Yutkunup bana baktı. Puppy kucağına atlarken bile bakışlarını benden ayırmadı. Kucağındaki köpeğin başını okşamakla meşgulken konuştum.

"Seni hâlâ rahatsız ediyorlar mı?"
diye sordum, bakışlarını bu sefer benden kaçırmıştı. Bir ay boyunca ona ne olacağını önemsemeden gitmiştim ve neler olup bittiğini bilmiyordum.

"Hayır, kimse gelmedi. Sadece birkaç kez Jason'la konuşmaya çalıştım ama o aptal telefonlarımı açmaya tenezzül bile etmedi."
Neredeyse duyamayacağım bir şekilde konuşmuştu. Bu konu oldukça onu rahatsız ediyor gibiydi.
Ona doğru uzandım ve yüzükleriyle oynadığı elini tuttum.
"En azından şimdilik bir sorun yok... Yine de hiçbir zaman olmayacağını bilemeyiz. Bu yüzden bir şeyler yapmalıyız. Jason'ın neler planladığını bilmiyoruz sonuçta. İstediğini almadan bizi bırakacak türden biri değil."

Dudaklarını birbirine bastırıp kenetli olan ellerimize baktı.
"Tek istediğim mezun olup buradan seninle gitmekti." dedi.
Buruk bir şekilde gülümsedim. Bunu biliyordum. İki ay öncesinde bile her şey oldukça normaldi.
Eddie notlarını düzeltmişken, birlikte beraber mutluyken bu kısa sürede aramıza onca sorun girmişti. Ama buna sebep olan insanlar istediklerine ulaşamayacaklardı.
Daha neredeyse üç ay vardı ve sınavlarımıza da oldukça zaman vardı. Eğer suçsuz olduğunu ispatlayıp tekrar okula girmesini sağlayabilirsem -ki o kadar suçsuz olmasa dahi en azından Jason ve arkadaşlarına kıyasla öyleydi.- ve... mezun olabilirse her şey daha güzel olacaktı.

"Aklımda bir fikir var." dedim düşüncelerimi onunla da paylaşmak için.
Bana Puppy'den daha masum bakışlarla bakıp konuşmam için başını salladı.

"İlk önce gidip kasabanın şerifi ile konuşacağız. Tabii ki de basit bir şekilde masum olduğunu savunup okula seni almaları için yalvaracak değiliz. Bunu zaten yapmazlar. Demek istediğim... maalesef bir nevi burada yalan söylememiz de gerekiyor... küçük bir yalan." dedim.
Aklı karışmış görünüyordu.
"Ne gibi bir yalan?" diye sordu.

"Onlara, Jason'ın sana zorla uyuşturucuyu satman konusunda baskı yaptığını ve tehtid ettiğini anlatacağız." dedim.
Şaşırmış bir şekilde gözlerini açtı. Bundan çokta hoşnut değil gibiydi. Benim de bu yalanı pek destekleyen bir yanım yoktu ama başka seçeneğe sahip değildik. Onların bize ne yapacağını bilmiyorduk ve bir yandan Eddie'nin okulu da bu durumda önemliydi. Tek taşla iki kuşu vurmak ne kadar zor olsa dahi onun için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Sonuçta her türlü onlarda suçluydu ve onları ele vermek istiyorsak bunu yapmalıydık.

"Hadi ama Eddie. Sadece söylemekle yetinmeyeceğiz. Bunu onlara ispat edeceğiz! Çocuklardan biri... Dustin, Robin, Mike ya da her kimse veya ben, fark etmez. Onlarla iletişime geçip
bir doz almak istediğimizi söyleriz. Onlar bize uyuşturucuyu verirken polisler de bizi izler ve her şey böylelikle açıklığa kavuşur."

İnanamazcasına gülerken ayağa kalkmıştı. Ellerini beline götürüp etrafa bakındı.
"Beni tehtid etmiş olsalar dahi polis "sen de satmasaydın" gibi şeyler derse eğer ne olacak? O zaman ne yapacağız Les? Bunları düşünmüyorsun. Ya beni de tutuklarlarsa?" dedi sinirli ve bir yandan üzgün bir biçimde. Bir nevi haklıydı. Bu taraflarını düşünmemiştim.

"Yine de... risk almaya değmez mi?" diye sordum başımı kaldırıp ona bakarken.
Etrafta ileri-geri doğru adımlayıp duruyordu.
"Hem ben olanlara şahitim."
dediğimde olduğu yerde durdu. Arkası bana dönük bir şekildeydi ve hareket etmiyordu.
"Gerekirse o gece olanları anlatırım. Korkup gittiğimi söylerim. Çocuklarda bizi yalnız bırakmaz, destek olacaklarına eminim... Seni seviyorlar."

Parmaklarını dudaklarına götürmüş bir şekilde bana döndü. Şimdi ses çıkarmıyordu. Sanki yavaşça bu fikir kafasına yatıyor gibiydi.
Sessizliğin ardından omuz silkip tekrar yerine geçti.

"En kötü ihtimal... hapishanede gecelerim. Çokta kötü olmaz."
Bunu şakasına söylemişti ama istemsizce beni üzmüştü.
Eğer bu işi başaramazsak ve çete başımıza büyük bir bela olursa ne yapardık bilmiyordum. %50 iyi bir sonuç alacakken yine aynı şekilde kötü bir sonuç da alabilirdik.

O yerine oturmuşken bu sefer ben ayağa kalktım ve telefonu elime aldım. Aklımdaki numarayı tuşladıktan sonra göz ucuyla Eddie'ye bakıp telefonun açılmasını bekledim. Çok sürmeden o tanıdık sesi duyduğumda gülümsedim.

"Robin, hey. Eğer senin için de uygunsa her zamanki cafede buluşabilir miyiz?"


86's Baby. • Eddie Munson •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin