"Onu görmemiz için hâlâ izin yok mu yani?"
Hopper bıkmış bir şekilde derin bir nefes aldı. Kim olsa benden bıkardı. Sonuçta saatlerdir başının etini yiyordum. Ne Eddie'yi görebiliyorduk ne de hakkında bir şey öğrenebiliyorduk.
Hopper bizim de "suçu bildirmeme, suçluya tanıklık" etme gibi saçma suçlardan içeriye alınabileceğimizi söylemişti. Buna rağmen ısrarımdan vazgeçmiyordum. Eğer Eddie'yi görebileceksem, içeriye girmeye de razıydım."Bakın, neredeyse akşam olmak üzere ve-"
"Tamam! Tamam! O satanist umrumda değil, sadece başımdan gidin." Elinde tuttuğu anahtarı masaya fırlattı. Yüzümü kocaman bir gülümseme kaplarken ona teşekkürlerimi yağdırıyordum.
Eğilip anahtarı aldım ve koşarak hücrelerin olduğu bölüme girdim.
Bu sırada arkamdan gelen üçlü benden daha heyecanlı görünüyordu.Robin "Sanki gizli bir görevdeymişiz gibi hissediyorum."
Nancy "Saçmalamayı kes... Sadece onu görüp çıkacağız."
Jonathan "Sessiz olun."
Konuşmalarına kıkırdayıp güvenliğe doğru adımladım.
"Edward... Munson. Kaldığı hücreyi acaba bize-"
Sorumu yarıda kesip, eliyle karşıdaki tuvaleti işaret etti.
"Şimdi çıkar." dedi. Bu sırada saatine bakıyordu.
"Gerçi 30 dakika dolmak üzere. Ne yapıyor anlamış değilim." Orta yaşlardaki güvenlik, bıyığıyla oynamış gülüyordu. Sarhoş bir hâli vardı. Bu durum oldukça garipti...30 dakika mı?
Arkamı dönüp çocuklara baktım. Çıkmak için gözlerimle kapıyı işaret ettim ve bir şey belli etmemeye çalışarak oradan ayrıldık.
"30 dakika az bir süre değil ama... kabız olmuş olamaz mı?" Robin sorularına başlamışken adımlarımı hızlandırdım.
"Bildiğin kaçmış işte!" etraftakilerin duymaması için sessizce konuşmuştum.Dışarı çıkmak için kapı koluna uzandım ama Hopper'ın sesi beni durdurdu.
"Bu kadar çabuk mu?"
Kalp atışım hızlanmıştı. Onlar Eddie'nin kaçtığını fark etmeden buradan ayrılmamız gerekiyordu.
Cebime elimi attım ve çıkardığım anahtarı ona fırlattım.
"Evet, teşekkürler Hopper! Görüşmek üzere!"
Umarım görüşmezdik.Koşar adımlarla dışarı fırladım.
Nancy yanıma yaklaşıp "Nereye?" diye sordu. Uzaklaştığımızı fark ettiğimde yavaşlayıp yürümeye başladık. Gerçekten... nereye gidiyorduk?
"Bilmiyorum." dedim Nancy'e dönerek. Ardından ekledim.
"Eddie'nin eve gitmesi aptalca olur."
Jonathan ellerini saçlarına geçirdi. Arabasına yaklaşmıştık.
"Hiçbir fikrimiz yok mu şimdi?"
diye sordu.
Arkamızdan tanıdık bir sesin gelmesiyle sesin geldiği tarafa döndüm.
"Munson'ı mı arıyorsunuz?"
Steve saçlarından rahatsız oluyormuşcasına onları geriye ittirdi. Ellerini beline yerleştirmiş, bizi seyrediyordu."Seni ilgilendirmez." Jonathan, benim konuşmama bile izin vermeden cevap vermişti. Başımı iki yana salladım. Ortamın gerginleşmesini istemiyordum.
"Hayır, eve gidiyoruz. Sen burada ne yapıyorsun? Chrissy, o nerede?"Steve bu sefer tam olarak yanımızdaydı. "Bilmiyorum, Leslie. Chrissy'nin koruması değilim. Ancak... şey..."
"Ney?" Hepimiz aynı ağızdan sormuştuk.
"Onu kendi arabasıyla bir yere giderken gördüm. Arabayı kullananı tam olarak görmedim... O sürmüyordu."
Söyledikleriyle kaşlarım çatılmıştı."Umrumuzda mı? Jason ile gitmiştir işte." Robin arka koltuğun kapısını açarken konuştu, ardından içeri girdi. Nancy de omzunu silkip arabaya geçmişti. Jonathan benim de binmem için işaret ediyordu. Haklılardı. Chrissy'nin ne yaptığını önemseyecek zamanımız yoktu. Eddie'yi bulmamız gerekiyordu ve polisler her an peşimize düşebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
86's Baby. • Eddie Munson •
Fanfiction"...Seni tüm bu karmaşaya ben bulaştırdım. Üzgünüm." dedi, dudaklarım aralanmıştı, konuşmaya devam etti. "Annenin yanında olsaydın her şey daha iyi olurdu... Hayatını mahvettim, bu bir gerçek. Seni uγuştuɾucu, seks ve metɑlin içine soktum. Seni in...