1.10

378 34 57
                                    

Hastane koridorunda oturmuş, Eddie'nin uyanmasını bekliyorduk.
Ortamdaki ölüm sessizliği beni hiç olmadığım kadar huzursuz ediyordu.
Robin, Nancy ve Jonathan'ın yüzünde daha önce hiç görmediğim o üzüntüyü görmüştüm.
Beyaz tişörtüm cinayet işlemişim gibi kanla doluydu. Bakışlarım yere sabitti, ne gözümü kırpıyordum ne de hareket edebiliyordum. Yaşadığım o şoktan kurtulabilmiş değildim.

"Birbirimizi koruyamadık." dedi Robin.
Hiçbirimiz sesimizi çıkarmamışken sessiz bir şekilde tekrar konuştu.
"Özür dilerim."

Başımı iki yana salladım. Onun bir suçu yokken özür dilemesi mantıklı değildi.
"Hayır, sen hiçbir şeyi yanlış yapmadın. Bütün aptallık bende... eğer oraya girmeseydik... belki Eddie..."
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyordum. Bacağım stresten yerinde durmazken polis olduğunu düşündüğüm bir adam yanımıza yaklaşmıştı.

"Siz gençleri soruşturma için almak zorundayız." dedi ve bize baktı.

Hepsi ayağa kalkmıştı ama ben hâlâ aynı yerimdeydim.
Önümden yürüdükleri sıra başımı çevirip uykudaki hâline baktım. O kadar masum görünüyordu ki...
Kendimi suçlamakta oldukça haklıydım. Yüzündeki, kolundaki ve karnındaki o sargı bezleri bile resmen benim suçlu olduğumu haykırıyor gibiydi.

"Gelmiyor musun?" Jonathan'ın bana baktığını fark ederek ayağa kalktım ve yavaş adımlarla Eddie'mden ayrıldım...

Billy'nin ağzından:

"Nasıl olurda o kızın kaçmasına izin verirsin! Onu elimizde tutacaktık ve paramızı alacaktık!"

Jason o iğrenç sesiyle bağırmaktan bıkmıyordu. Sinirle elindeki vodkayı yere atıp parçalara ayrılmasına izin verdi. Bu boktan herif nasıl oluyordu da benim yerimde böyle davranabiliyordu?

"Hesap verecek birine mi benziyorum seni sik kafalı? Burada nasıl davranman gerektiğini öğretmemi ister misin?"
Yakasına yapıştığım an gözlerindeki korku görülmeye değerdi. Bazen karşısındakinin kim olduğunu unutuyordu, hâliyle hatırlatmak gerekirdi.

"Eddie'den hoşlanmadığımı biliyorsun, kızı salmam için hiçbir neden yoktu. Şimdi o küçük "çetenle" burayı derhal terk et!"

Etrafımızdakiler Jason'ı beklemeden hızla olduğumuz yerden ayrıldı. Hepsi aynı bokun lacivertiydi, aptallar...
Elimi ondan geri çekip yere düşmesini sağlamıştım. Ayaklanıp sendeleyerek koşmaya çalıştı ve uzaklaştı.
Yerdeki cam kırıklarını daha da ezmek istercesine basıyordum.
Şu anlık tek iyi giden şey polislerden bir şekilde kurtulmuş olmamdı.
Zavallı Les, eğer onun yanında olsaydım bütün bu olanları yaşamak zorunda kalmazdı. Yine de hiçbir şey için geç değildi, tekrar bir aile olabilirdik böylelikle onu Eddie'den kurtarabilirdim.

Lesley'in ağzından:

Sorgu sırası en son bana gelmişti. Karanlık loş bir odada oturmuş beklerken içeriye elinde tuttuğu kağıtlarla bir adam girdi. Karşımdaki sandalyeye oturdu ve gülümsedi.
Ortamın ışığından dolayı istemsizce deja vu yaşayıp rahatsızca yerimde kıpırdanmıştım.

"Ben Jim Hopper, Hawkins kasabasının şerifi. Seninle tanışıyor olmak güzel... Lesley Green." dedi, elindeki kağıta bakıp ismimi okuyarak. Sıcakkanlı tavrıyla fazla vakit kaybetmeden bana sormaya başladı.

"İhbara bakılırsa yaralı arkadaşınız için aramışsınız ama hiçbiriniz iyi görünmüyordunuz.
Bana tam olarak ne olduğunu anlatır mısın?"
Başımı salladım.
Ona bütün detayları vermeden, dördümüzün karar kıldığı o yalanı söyledim.

"Saat dokuz civarı Billy's Secret'a gitmeye karar verdik. Oradan ayrıldığımız sıra tanımadığımız bir adam tarafından sözlü bir tacize uğradık. Nasıl göründüğünü hatırlayamıyorum... Arkadaşımı hırpaladı ve etrafta yardım edecek kimse yoktu. Bize de saldırmaya çalıştı ve polisi arayacağımızı söylediğimizde oradan hızla uzaklaştı. Sadece bu kadar..."

Planımızda ne kadar ilk önce gidip her şeyi şerife anlatmak konusunda karar kılmış olsakta bundan vazgeçmiştik. Onları şu anlık dahil etmemek en iyi seçenekti. Hem de başımıza gelen onca şeyden sonra söylemek aptallık olurdu.

Hopper başını salladı ve çıkabileceğimi söyledi. Çocuklar beni dışarıda bekliyordu. Arabaya atlayıp tekrar hastaneye gittik.
Koşar adımlarla Eddie'nin odasına gittim. Nancy arkamdan yavaş olmam için sesleniyordu ama umursamadım.

İçeriye girip ardımdan kapıyı kapattım.
Eddie yarı açık gözlerle bana bakıp gülümsemeye çalıştı. Daha sonra canının acıdığını fark ederek gözlerini kapattı.
Sonunda uyanmıştı. Ona bir şey olucak diye neredeyse burada ben ölüyordum ama neyse ki o iyiydi.

Yanındaki sandalyeye geçip elini kavradım. Buz gibilerdi.
Hâlâ üstümdeki iğrenç, kanlı tişörtü giydiğimi fark edip onu üstümden çıkardım ve bir kenara attım.
Sıcak ellerimle onun ellerini ısıtmak için uğraşırken zorlukla gözlerini açtı.
"Şu an cennette miyim?"
Eddie üstüme bakıp sırıtırken başımı iki yana salladım ve kıkırdadım.
"Şu halinle düşündüğün şeye bak!"

Eğilip canını acıtmamaya dikkat ederek dudaklarına bir öpücük kondurdum.
"Konuşurken ve gülerken canım acıyor ama tek bir öpücüğünle... sanki hepsi son buluyor."
Nabız seviyesi artmıştı. Panikleyip cihaza ve bir yandan Eddie'ye bakıyordum.

"Ed! İyi misin? Neler oluyor?!"

Hemşire çağırmak için ayağa kalkmaya yeltendiğim sıra elimi sıktı. Gitmemi istememişti.
Nabızı tekrar normale döndüğünde dudaklarını araladı.
"İyiyim, sakin ol. Bence sen yanımdayken böyle hissetmem gayet normal."
Dudağımı büzmüş saçlarıyla oynuyordum.

"Kendini yormamalısın Eddie. Biraz dinlen."
Alnına dudaklarımı yasladım ve gülümsedim. Bana gözlerini yumarak tebessüm etmişti.

Elimi ondan çekmek zorunda kalıp tişörtü üstüme tuttum ve kapıyı araladım. Üstümü değiştirsem iyi olacaktı.
Nancy karşıda oturmuş bana bakıyordu.
Dudaklarını oynatıp "O iyi mi?" diye sormuştu. Usulca başımı salladım.
Yanında getirdiği yedek kıyafetlerden verip giyinmek için lavaboya girdim.

Kareli pijamalarla gayet komik görünsemde bunu umursayacak değildim. Geceyi burada geçirecektik, Eddie iyileşince geri dönerdik zaten.
Yüzümü yıkayıp lavabodan çıktım.
Camdan içeri bakıp Eddie'nin uyuyor olduğunu görmüştüm. Onu rahatsız etmemek için koridordaki koltuğa oturdum.
Robin uyumamak için kendiyle mücadele ediyor gibiydi. Kafası düşecekken sürekli geri tekrar uyanıyordu ve yeniden aynı şeyi tekrarlıyordu.
Nancy başını Jonathan'a dayamıştı. İkisi de uyumak üzereydi.

Şimdiden sonra ne yapacağımı ya da nelerin olacağını bilmiyordum.
Tek bildiğim bir şey varsa o da bu saatten sonra birbirimizi asla yalnız bırakmamamız gerektiğiydi.

Başımı geriye atıp tavana bakındım. Uykum yoktu. Saat gece yarısını geçmişti ve herkes uyumuşken ben uyuyamıyordum.
Sessiz ve boş koridorda birden bana doğru yaklaşan ayak sesleri duyar gibi olmuştum. Başımı yana doğru çevirdim ve anlamaz bir şekilde ona baktım. Burada ne işi vardı?
Chrissy endişeli bir şekilde yanıma doğru geliyordu.

"Merhaba, Leslie..."

86's Baby. • Eddie Munson •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin