2.2

269 29 17
                                    

Son yaşananlardan sonra, çoğumuzun Steve'in burada olmasından oldukça rahatsız bir hâli vardı.
Hepimiz salonda oturmuştuk ve ne yapacağımızı düşünüyorduk.
"Sizi uyarmaya geldim ve sadece bu kadar mı? Bir şey yapmayacak mısınız?" diye sordu.
Hawkins polisi, kasaba sakinleri, Eddie'yi arıyorlardı. Ayrıca biz de aranıyorduk çünkü onu bizim kaçırdığımızı düşünüyorlardı.

"Ne zamandır bizi bu kadar umursar oldun?" Eddie sorusuna soru ile karşılık verdi. Öfke dolu bir tavırla konuşmuştu.
"Seni istersem ihbar edebileceğimi biliyorsun, bu yüzden pek konuşmasan iyi olur."
Steve konuştuğu sıra, gözlerimi devirdim. Saçma bir kavgaya daha hazır değildim.
Çember kurup oturduğumuz yerden herkese bakarak lafa atıldım.

"Tüm bunlar önemli değil. Asıl olay... Eddie'yi kimin ihbar ettiği. Hawkins Lisesi bile buna dahil olmak istemezken kim durduk yere onu bildirir ki? Ayrıca Chrissy ve senin orada ne işin vardı Steve?!"
Aklımdaki tüm cevapsız soruları sonunda dökmüştüm. Hepsinin mantıklı bir açıklaması olmalıydı.
Söylediklerimle tüm gözler şimdi Steve'in üzerindeydi.
Ellerini masummuş gibi yukarı kaldırdı. Chrissy'nin bile bilmediğini sanıp aptallık ettiysem... Demekki Steve'in de bildiği bir şeyler vardı. Buna rağmen... güvenimi boşa çıkarmasını istemiyordum.

"İnanın hiçbir fikrim yok. Chrissy ve ben birlikte gelmedik zaten. İkimizin de gelmesini istemişlerdi sadece."
Nancy buna pek inanmıyormuş gibi kaşlarını kaldırdı ve Robin'e baktı.
Jonathan "Sizi aradılar ve hiçbir şey yapmadan geri dönmenize izin veriler demek... Sizin ihbar etmediğinizi nereden bileceğiz?" demişti. Eddie bir hışımla ayağa kalktı ve Steve'i yakasından tutup yüzüne doğru yaklaştırdı. Herkes de bu hareketiyle dehşete düşmüş gibi doğruldu.
"Benden ne istiyorsunuz! Seni de mi Jason tuttu? Doğruyu söyle seni-"

Birbirlerine dalmamaları için aralarına girmeye çalıştım. Eddie'yi kolundan tutuyordum.
"Saçmalama Eddie. Steve öyle bir şey yapmaz. Değil mi, Steve?"
Bana baktı, ama sesini çıkarmadı. Stresten yine dudağımı kanatmak üzereydim. O yapmazdı. Ne kadar Eddie'den nefret etse de, en azından benim için yapmazdı.
Steve'in korku dolu bakışları, ben ve Eddie arasında gidip geliyordu. Ortamdaki sessizlik oldukça rahatsız ediciydi.

"Jason değil. Billy Hargrove. Her şeyi planlayan o..."
Eddie'yi tutan elim gevşemişti. Başımı ona çevirdiğimde Steve'i bıraktı ve bana baktı. Kafası karışmıştı. Benim de öyle.
"Ama Billy ise neden kendini ele versin? Onu da bugün sabah karakolda gördük sonuçta." Robin anlam veremez bir şekilde konuştu. Steve'e doğru yaklaşıp başını eğdi.
Herkes bir cevap bekliyordu.

"Olayda bu ya zaten! Jason onun sadece bir kuklası. Onu kullanıyor, dikkatleri onun üzerine çekmeye çalıştı sadece."
dedi. Öksürüp nefesini düzene sokmaya çalışıyordu.
"Peki sen? Senin bu olayda rolün ne?" diye sordum.
Bize tereddütle baktı ve ardından kendini koltuğa attı. Eddie ona doğru bir adım atacakken kolumu uzatarak buna engel oldum. Buruk bir gülümseme ile ona baktım.
"Sadece seni Eddie'den korumamı istemişti. Tüm bu uyuşturucu işini o planladı. Okuldan atılırsan, Leslie bunu öğrenirse seni ondan uzak tutmuş olacaktı. Ve başarmak üzereydik, biliyor musun? Tam başardığımı düşünürken... Olmadı işte.
O aptallar beni de tehtid etmeye başlamıştı. En son seçeneğim ihbar etmekti. Yoksa biliyorum, o deli beni öldürürdü."

Ağlamaklı sesi beni üzmüşken, Eddie için tam tersi geçerliydi. Neden bu kadar umrundaydık? Neden bir kez olsun mutlu olamıyordum? Ve neden diğerleri başkalarının hayatına burnunu sokmaktan vazgeçmiyordu?
Eddie karşımda elini yumruk yapmıştı ve kendini zor tutuyor gibi görünüyordu.
"O yapamıyorsa ben yaparım, Harrington." Ağzından çıkan kelimelerle ona o bakışı attım. Bana göz devirip arkasında duran sandalyeye bir tekme attı. Sandalyenin sesi ortamda yankılanırken irkilmeme sebep olmuştu.

"Billy neden Leslie'yi benden uzak tutmak istesin? Hiçbiri mantıklı değil." Bize arkası dönük bir şekilde söylendi. Onun açısından düşününce, evet. Mantıklı değildi.
Steve, ciddi bir şekilde dururken bir anda kahkahayı patlattı. Bana baktı ve daha çok gülmeye başladı. Gülüşlerinin ardından "Bilmiyor mu?" diye sordu.
Eddie ani bir hareketle döndü ve sinirli bir şekilde "Neyi bilmiyorum?" diye sordu. Bilmediği o kadar çok şey vardı ki...

"Leslie Hargrove." dedi. Kahkası nihayet kesilmişti. Steve, tekrardan aynı ciddiyetine büründü.
Gözlerim yere sabitti.
"Ne?"
Herkesin ağzından aynı soru çıkmıştı. Eddie'nin diğerlerine kıyasla, ne kadar çok dehşete düştüğünü hayal edebiliyordum.
"Bilmemen aptallık oldu, Munson." dedi.
Kimseden çıt çıkmıyordu. Ben bile konuşamıyordum. Kabullenmek dâhi istemiyordum.

"Neden tüm bunlar benim başıma gelmek zorunda?" Eddie bıkkınlıkla bir iç çekmişti. Yere eğilip sırtını koltuğa yasladı.
Tüm bu yaşananlar ve olanlar yorgunluktan bayılmama sebep olacak derecedeydi. Ben de kendimi yanına attım ve arkaya yaslandım. Şu an tek istediğim şey uyumaktı.

Akşam olmuştu, şömine kendince yanıyor ve ortama loş bir ışık sağlıyordu. Herkes günün yorgunluğundan hareket edecek durumda değildi. Kimimiz çoktan kendinden geçmişti bile.
Eddie, saçlarımla oynuyor bir yandan şarkı mırıldanıyordu.

"...Yumuşak dudaklar aralanmış
Parmak boğumları solgun
Ölüyor gibi hissediyorum
Ölüyorsun..."

Kafamı yavaşça dayadığım omzundan kaldırdım. Yüzüne yansıyan ışık onu daha çekici kılıyordu.
"Black Sabbath'ın yeni şarkısı mı yoksa?" diye sordum alaycı bir tavırla. Başını hafifçe iki yana salladı. Etraftakilerin uyanmaması için sessizce konuşuyorduk.
"Kafamdan uydurdum." dedi. Gülümsedim ve dudağının kenarını öpüp geri çekildim.
"Oldukça güzel bir şarkı." Tekrar omzuna gömüldüğümde, gülümsediğini hissedebiliyordum.
"Eve döner dönmez küçük bir konser ver. Yalnız benim için."
Saçlarımı okşayan eli ansızın durdu. Sanırım bunu dememeliydim ama dönecektik. Bunu bilmesini istiyordum. Her şey eskisinden daha iyi olacaktı.

Oturduğum yerden doğruldum ve beni pür dikkat izleyen Eddie'ye elimi uzattım.
Steve koltuğun baş ucunda horuldarken, Robin'in kafası yana kaymış bir şekilde diğer tarafında yatıyordu. Nancy ve Jonathan ise diğer koltukta birlikte uyuyakalmışlardı.
Ses çıkarmamaya özen gösterip elini tutarken merdivenlerden çıktık.
Buraya daha önce de geldiğim için yatak odasını bulmakta zorlanmamıştım.
Eddie arkamdan içeriye girdiği sıra kapıyı kapattım ve ardından kitledim.

Karşılaşabileceğimiz sorunların üstesinden gelmek için önce konuşmamız gerektiğini hissettim. Yine de bunu yapmaktan kendimi alıkoyamadım.
Çünkü şu anda aklımdaki tek düşünce, bir an önce ona nasıl yakın hissetmem gerektiğiydi. Kendimi bencil hissediyordum ama umursayamıyordum. Arkamı ona döndüğümde, karanlıkta meraklı gözlerle bana bakıyordu.

Bir şey demedim ve beni kollarına almasına izin verdim. Dudaklarımız birleşmişti. Sanki dünya durmuştu ve sadece ikimiz kalmıştık. Başka hiçbir şeyin önemi yoktu.

-----------------------------------------------

AAA yeter hep bi kavga, dövüş, olay olmak zorunda mı yani dimi:d

Steve ile barışmışlarken acaba üçlü olsun güçlü olsun mu yapsaydım-
şaka şaka lwlswkskdkx
Buraya kadar boş boş okuyanların hepsini öptmss oylarınızı eksik etmeyin💞

86's Baby. • Eddie Munson •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin