“Kayıp riskini göze alamıyorsan, tehlikeye atılma.”-Harold Robin
Yaklaşık on beş dakikalık, şükürler olsun ki sessizlik dolu yolculuğumuzun sonuna geldiğimizde volanı orman çıkışına park etmiş, aşina olduğum Ateu köyünün başucundaki dağa ve harabeye dönmüş taş evlerine bakıyordum.
Şimdi düşündüğümde, ne bulmayı beklediğimden ben de emin değildim. Ayaz’ın burada olması hale kabul görebilecek bir ihtimaldi ancak yavaş yavaş diğer ihtimalde beni ikna edebilecek seviyeye ulaşmıştı. Kararımı verdiğim anda geride bıraktığım Gölge ve Asel’in itirazlarını dinlemeden yola koyulduğum için ufak bir pişmanlık hissettim. Feza’nın her zaman bizden bir adım önde olduğu su götürmez bir gerçekti ve muhtemelen yine öyle olacaktı. Buna rağmen bir türlü, geri dönmem için ısrar eden mantıklı yanım, kalbime söz geçiren taraf olamamıştı.
“Bir üç saat daha dikilir miyiz böyle?” diye sordu Kutay sıkıldığını fazlasıyla belli ederek. Gerçekten sabrımın kıyılarında yüzüyordu. Onunla iyi anlaşmayı deniyordum. Neden bununla yetinip çenesini kapalı tutmuyordu ki?
Ona cevap vermek yerine yola koyuldum. Bir an önce köye varmalı, Ayaz’a dair bir iz olup olmadığına bakmalıydım.
“Area’dayken bana birisi Kutay’la bir olup Ayaz’ın peşine düşeceksin deseydi onunla muhtemelen sonsuza kadar alay ederdim.” Diye söylendim birkaç adım ilerledikten sonra. Açıkçası Area’dan mezun olan arkadaşlarımın herhangi biriyle yeniden muhatap olmam gerekeceğini hiç düşünmemiştim. Şimdi bazılarını kendi ellerimle öldürmüştüm, bazılarıyla da aynı yerde yaşamak zorundaydım. Hayat gerçekten beni sürekli şok etmeyi kafasına koymuş olmalıydı.
“O da bir şey mi?” diye karşılık verdi Kutay abartı bir tınıyla. “Ben seninle bir gün iki medeni insan gibi sohbet edeceğimi bile akıl edemezdim.”
Sözlerine verebileceğim milyon tane aksi yanıtım vardı ancak bunun bizi yine yorucu bir tartışmanın ortasına sürükleyeceğini bildiğim için yalnızca gözlerimi devirmekle yetindim. Bu hareketim üzerine ise Kutay’ın yüzünde bir gülümseme belirdi. “Hoş.” Dedi bilmiş bir bakış eşliğinde. “Hala sohbet ediyor sayılmayız.”
Benimle derdi neydi bu herifin? Oysa sadece susup yanımda yürüse zamanımız ne kadar verimli geçecekti. Şimdi boştan yere nefesimi yoruyor, kelimelerimi tüketiyordu.
Sıkıntıyla iç çektim. “Ateşkes işe yaramıyor farkında mısın?” diye sordum pes ederek. Beni çıldırtmaya devam edecekse, anlaşma yapmanın mantığı neydi ki?
Birkaç saniye söylediklerim üzerine düşündü. Öyle ki neredeyse gerçekten beni ciddiye aldığına ve hak vereceğine inanacaktım ancak yine can sıkıcı sözcükler dudaklarından döküldü. “Evet. Çünkü her an kafamı bedenimden ayırabilirmiş gibi bakıyorsun.”
Dünyada bu kadar hazır cevap olabilecek tek insanın Demir olduğunu düşünüyordum. Acaba Kutay onun kayıp ikizi falan mıydı?
Dediklerini yalanlayamayacağım için ona verebileceğim başka bir cevap aramaya koyuldum. Birlikte geçirdiğimiz vakitlerin çoğunluğunda tam olarak hayal ettiğim şey kafasını koparmaktı ancak sonuçta bu konuda bir adım atmamıştım. Bunu başarı saymamız gerekmez miydi?
“Kendinle hiç baş başa kaldın mı?” diye sordum üstünlük taslayarak.
Güldü.
Son zamanlarda bana çok fazla gülüyordu. Bundan şüphelenmeli miydim açıkçası emin olamamıştım. Komik bir şey söylemediğim ortadaydı. Birini bu kadar eğlendirmem saçma değil miydi? Sonuçta dünyanın en karamsar insanı falan olabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇEMBERİ
Action#bilimkurgu kategorisinde birincilik 🥇😇 Paralel evrende Dünya yerle bir olmuşken, geriye kalan bir avuç insan iki farklı ülke kurmuş, aradaki tüm bağları kopartmıştır. Diktatör Aranya'nın bozuk sisteminin içinde kimsesiz bir çocuk olan Güneş, çıka...