40. BÖLÜM "KIZIM"

64 12 4
                                    

"Anne yaslanacağınız kişi değil, birine yaslanma ihtiyacınızı gereksiz kılan insandır."

-Dorothy Fisher

💣

Birçok kez ailemi merak etmiştim. Kardeşim var mıydı mesela? Akrabalarım, benden küçük olanlar, büyük olanlar; arkadaşlık yapabileceğim, sahipleneceğim, benimseyeceğim insanlar... Üzerine saatlerce düşünmüş, rüyalar görmüş, teoriler üretmiştim. Kafamın içindeyken beni mutlu eden detayların gerçek hayatta karşıma çıktığında o kadar da göz alıcı olmayacağını nereden bilebilirdim?

Hakkını vermem lazımdı gerçi. Annem hayal ettiğimden çok daha güzeldi. Normal şartlarda belki de iyi anlaşabileceğim bir dayım da vardı üstelik ancak az önce onu patakladığım için ilişkimiz başlamadan bitmiş olmalıydı.

Ne denirdi ki?

Elime yüzüme bulaştırmadığım olay sayısı zaten eksi iki falandı.

Odada beni pür dikkat izleyen ve muhtemelen bir açıklama yapmamı bekleyen iki çift göz vardı. Bana oldukça yabancı ancak ortak genlere sahip olduğum bu gözler, bir suç işlemişim gibi beni garip bir baskı altına almışlardı. Üstelik bunu yaptıklarının farkında dahi değillerdi. Daha önce sorguya çekildiğim çok fazla an yaşanmıştı ve hepsinde üzerimde aptal bir ukalalık olur, anlamsız bir başkaldırı ile devam eden sorgum sıradan cezalardan biriyle sonlanırdı. Peki ama neden şimdi söyleyecek bir kelimem, savunmam ya da beni üste çıkaracak bir cümlem yoktu? Ne değişmişti? Farklı olan ben miydim yoksa onlar mıydı?

Karşılarında utanıyor olmam normal miydi?

"Gerçekten mi? Tek söz etmeyecek misin?" diye sordu Pamir kaşlarını şaşkınlıkla karışık sitem dolu bir ses eşliğinde kaldırırken. Çaresizce omuz silktiğimde annemin bakışları benimkilerle çakıştı. "Ah, Pamir..." diye mırıldandı gözlerini benden çekmeden. Gergince yutkundum. Çok saçmaydı ama ondan çekiniyordum. Üstelik henüz onu tanımıyordum bile.

"Burada fazlalık olan neden benmişim gibi hissediyorum?" diye çıkıştı bu defa da Pamir neredeyse öfkelenerek. Zor biriydi. Bu bana pek yabancı gelmemişti.

"Pekâlâ..." diyerek derin bir nefes aldı annem. Öne doğru birkaç adım atarak benimle Pamir'in arasında bir noktaya yerleşti. "Güneş'le tanış." İsmimi söylemişti. Bunun beni heyecanlandırması oldukça manasızdı.

Kurumuş dudaklarımı yaladıktan sonra bir nebze sakinleşebilmeyi umdum ancak olmadı. Hislerimi tam anlamıyla tarif edememekle birlikte, böylesini ilk kez yaşadığımdan emindim.

"Tanışayım." Vücudunu bana çevirerek imalı bir tavırla elini uzatan Pamir'e döndüm. Ben mi kim olduğumu söylemeliydim yoksa bu şerefe de annem mi erişmek isterdi emin olamadığım için bir süre ağzımı kapalı tutarak öylece bakmakla yetindim. "Güneş..." diye girdi söze annem sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelen üç saniyenin sonunda. "Kızım."

Kızım...

Onun kızıydım...

Benim annemdi...

Ağlamak istiyordum.

"Boyun kadar bir kız mı evlat edindin?" derken epey şok olmuş Pamir'in surat ifadesi yüzünden az daha kahkaha atacaktım. Yersiz bir mutlulukla dolduğum için de olabilirdi. Emin değildim.

Annemin bıkkın bir tavırla düşürdüğü omuzları birçok yöne çekilebilirdi aslında ama benim şu noktada pek olumsuz düşünesim yoktu. Bu bir ilkti.

"Aptal mısın?" diye sordu annem göz ucuyla beni izlerken.

Pamir bu ailenin en az zeki olanıydı muhtemelen. Ya da Aranya'da terk edilen bir kız çocuğu yıllarca sır gibi saklanmıştı. İkinci seçenek daha kuvvetli bir ihtimaldi.

ÖLÜM ÇEMBERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin