"Biz geçmişi unutabiliriz ama geçmiş bizi unutmaz."
-Magnolia
💣
"Ne yapacağız!" diye bağırdım gergince. Kutay öfkeyle bir küfür savurup kıpırdandığında ona dönüp sert bir bakış fırlatmamak için çok zor dayanmıştım.
"Sıkıntı etmeyin." Dedi Maral bir bilge edasıyla, oturduğu pozisyonu dahi değiştirmeden. "Bu alet kurşun geçirmez." Bunu Gölge'de söylemişti ancak bu öylece çıkıp gidebileceğimiz anlamına gelmiyordu belli ki. Yoksa ne Ayaz ne de Gölge bu kadar stresli olurdu. Sanırım hala tam olarak bilmediğim birkaç sorunumuz daha vardı.
"Aslında..." diye girdi söze Ayaz tereddütle. "Gökyüzü kameraları kurşunları bittikten sonra kendi kendini imha ediyor." Yine sözlerinden ufacık bir anlam dahi çıkaramadığım sırada konuşmaya devam etti. "Patlatıyor yani."
Harika. Bir kurşunla ölmeyecektik. Patlayacaktık! Sonra da muhtemelen tek parça ya da birkaç parça halinde yere çakılacaktık. İrisya yolculuğumuzun yalnızca on dakika sürmüş olması garipti. Biraz daha ilerleyebileceğimizi ummuştum oysaki.
"Bir planım var." Dedi Ayaz net bir sesle. Hızlıca bakışlarımı ona çevirdiğimde derin bir nefes almıştı. "Şu an yere inersek, ne kadar güvende oluruz?" diye sordu. Cevabı vermesi gereken Gölge olduğu için kimseden çıt çıkmadı. "Halledebilirim sanırım ama sınırı karadan geçemezsiniz ki? Görevli dolu orası. Üstelik yüksek bir bariyer var." Dediğinde çoktan karamsarlığım baş göstermişti bile. Feza Atan'la savaşamadan, yaptıklarının intikamını alıp acı çektiğini göremeden ölmek üzücüydü. Üstelik yanımda Ayaz, Maral ve Kutay'ı da götürecektim ve muhtemelen Demir arkamdan yine her şeyi mahvettiğimle ilgili bir ton şey zırvalayacaktı. Nasıl dönüp dolaşıp başımıza gelen her şeyin suçlusu ben olabiliyordum inanması güçtü.
"Geçmeyeceğiz." Dedi Ayaz ama o da çok emin değil gibiydi. "Kimsenin daha iyi bir fikri yoksa..." Bir silah sesiyle lafı bölündü. Sanırım kimsenin daha iyi bir fikri olmasını bekleyecek zamanımız dahi yoktu.
"Acele edin!" diye bağırdı Gölge ve tam o sırada kafamın hizasına bir mermi çakıldı. Cama çarpan parçayı gördüğümde gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.
"Sıkı tutunun." Derken önündeki birkaç düğmeyi kurcalamaya başladı Ayaz. Terleyen ellerimi, koltuğun kenarına adeta yapıştırdığım sırada volanın ucu aşağı döndü ve midem ağzıma geldi. Kemerin altından kayıp gitmek için yalvaran vücudum zorlukla direnirken, ıslak avuçlarımda kayıyordu. Şu an dik pozisyonda sürdüğü bu volanın yere çakılmayacağını nasıl garanti edebilirdi ki?
Ne yapmak istediğini anlamamıştım ancak bu bizi öldürmezse, bence hiçbir şey öldürmezdi. İnanılmaz bir hızla aşağı doğru inerken, asfalt yolu görebilecek kadar yaklaşmıştık. İki saniye sonra volanın burnu yere sürtmek üzereyken gözlerimi akıl almaz bir korku eşliğinde, sımsıkı kapattığımda yeniden doğrulup bu defa düz gitmeye başladık. Bu kadar adrenalini kaldırabileceğimi hiç sanmıyordum!
"Ah!" diye bağırdım nefes dahi alamayacak haldeyken.
"Başım dönüyor!" diye huysuzlandı Kutay benim ardımdan bir kez daha ancak Ayaz bile ona cevap vermedi.
Bedenim düzelmeyi henüz başarmışken hemen karşımızda, otuz metreye yakın, gri bir duvarın önünde Aranya'nın güvenlik güçlerinin dizilmiş olduğunu gördüm ancak iki taraftan da bir sonu varmış gibi durmuyordu. Feza Atan'ın bunca insanı sınır çizgisine yığdığına inanamıyordum. Gerçekten Aranya'yı bizim için bir hapishane gibi düşünüyor olmalıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇEMBERİ
Acción#bilimkurgu kategorisinde birincilik 🥇😇 Paralel evrende Dünya yerle bir olmuşken, geriye kalan bir avuç insan iki farklı ülke kurmuş, aradaki tüm bağları kopartmıştır. Diktatör Aranya'nın bozuk sisteminin içinde kimsesiz bir çocuk olan Güneş, çıka...