36. BÖLÜM "YOLCULUK"

52 13 5
                                    


"Veda etmek önemlidir. Yaşama yeniden başlamamızı sağlayan şey vedalardır."
-Ali Benjamin

💣

Daha önce hiç uzun bir yolculuğa çıkmamış, Ayaz'dan başka kimseyle vedalaşmamıştım. Bunun uzun süreli bir ayrılık olmadığını biliyordum ancak yine de açıkçası yüreğimdeki buruk sızıyla da bir süredir mücadele ediyordum. Belki içlerinde bana karşı hep bir öfke büyüteceklerini kabullenmenin hüznüydü bu belki de onlara değer verirken, bunu hiç gösterememiş olmanın pişmanlığı...

Bu yolun sonunda mutlu bir bitiş olabilirdi ancak bir ihtimal daha vardı. Kameraların bizi yakaladığı, vurduğu, öldürdüğü, İrisya'nın sandığımız kadar toz pembe bir ülke olmadığı, tutuklandığımız, idam edildiğimiz... Sonuç olarak Aranya'ya dönemediğimiz bir ihtimal aslında hep olacaktı. Kimsenin dillendirmediği ancak herkesin içten içe hesaba kattığı bir ihtimal...

Ayaz, Kutay ve Demir odadan çıktığında ve biz üç kız yalnız kaldığımızda oluşan boğuk havanın kasveti tüm berbat olasılıkları yüzümüze çarpar gibiydi. İlk defa hiçbirininkinden daha yoğun değildi duygularım. Herkes kadar korkuyor, herkes kadar olumsuz düşünüyordum. Garipti. Bunun beni üzeceğini kim bilebilirdi?

"Volanın koruma kalkanı var. Kurşun geçirmeyecek." Dedi Gölge gelip yanımdaki sandalyeye çökerken. Sıradan bir tebessümle başımı sallayıp onu onayladığımda devam etti. "Yani bomba falan atmadıkları sürece..." sustu. Bunun kulağa pek destekleyici gelmediğini fark etmiş olmalıydı. Onun sözlerini umursama niyetinde değildim çünkü bizi kül edecek dahi olsalar sonuçta gidecektim. Şu noktada vazgeçmezdim. Bu yüzden kafamı, diğer tarafımda oturan Asel'e çevirdim.

Konuyu değiştirmeyi, içimdekileri bir şekilde onlara anlatabilmeyi umuyordum. "Demir... İyi mi?" diye sordum biraz mahcup hissederek. Mahcup durumu anlatmak için yeterince kuvvetli bir sözcük gibi görünmüyordu aslında ancak buna uygun bir karşılık bulabilmem de zordu.

"Sayılır." Dedi Asel dürüstçe. Hayatında belki de en çok değer verdiği insanların ölümüne sebep olmuştum. Elbette iyi değildi. Hala beni vurmadığı için şanslı sayılırdım. Anlam veremediğim bir duygusallığa büründüğümde, gözlerimin yaşarmasıyla afalladım. Oysa yaşadıklarımın beni güçlendireceğini sanırdım ancak belli ki zaman geçtikçe hassaslaşıyordum.

"Keşke zamanı geri alabilsem." Diyerek boğazımdaki aptal yumrudan kurtuldum. Asel dirseklerini masaya yaslayıp, ellerini de çenesine dayadı. Kafasını hafifçe eğip dudaklarını büzdü. "Sana kızgınım." Omuz silkti. "Hepimiz kızgınız." İzin ister gibi göz ucuyla Gölge'ye baktı. "Ama haklısın." Dedi. "Zamanı geri alamazsın."

Yer yarılmalı, beni içine almalıydı. Tüm duvarlar üzerime çökmeli, nefes almamı sağlayan tüm oksijen çekilmeliydi. Damarlarımda akan kan kurumalı, Kalbim atmayı bırakmalıydı. Başka şekilde bunu atlatabilmem mümkün değildi.

Çok fazla insan tanımamıştım ancak buna gerek de yoktu. Çünkü Asel kadar iyi birinin karşıma çıkmayacağından emindim ve aslında asıl üzücü nokta buydu. O mükemmel bir insandı ve ben onu kızdırmayı başarmıştım. Bu kadar berbat olmayı kaç kişi becerebilirdi?

Asel elini, kucağımda birleştirdiğim ve saniyelerdir oynayıp durduğum elimin üzerine koydu. "Ama sana kötü bir haberim var Güneş." Derken yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. "Senden vazgeçmeyeceğiz."

Kelimeleri yüreğimi delip geçerken oturduğum sandalyede iyice sinmiştim. Pekâlâ, buna muhtemelen sevinmem gerekiyordu ancak beni daha fazla yerin dibine sokmaktan başka işe yaramamıştı. Sürekli hak etmediğim kadar iyi olursa, kim beni cezalandıracaktı?

ÖLÜM ÇEMBERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin