42. BÖLÜM "BİR ANNE GÜLÜMSEMESİ"

48 12 2
                                    

💣

"Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir. Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir."

-Adam Fawer

Duygu denizinin ortasında kaybolduğum, kaybolduğum noktada pes ettiğim, pes ettiğimde boğulduğum çok fazla an yaşamıştım. Ben güçlüydüm. En çaresiz hissettiğim, yıkıldığım, toparlanacağıma olan inancımı yitirdiğim zamanlarda bile hep bir şekilde güçlüydüm. Aksini haykırmak için yanıp tutuştuğum, artık direnemediğimi tüm dünyaya ilan etmek istediğim günlerin sonunda hep yeni bir yola dik durarak adım atmıştım. Bazen kendi kararlılığımla, bazen etrafımda bana değer verdiğini bildiğim insanların sevgisiyle doğrulmuş, doğrulduğum yerden devam etmeyi başarmıştım.

Kaybetmenin her zaman gerçek bir kaybediş olmadığını öğrenmiştim. Bazen kaybetmek, daha iyisin kazanmak için bir basamak olurdu ve bir basamak sizi en tepeye taşıyabilirdi. Henüz en tepeyle tanışacak kadar cesur değildim ama içimde yaşadığım hayal kırıklıklarımı toplamış, kalbimin parçalarından kendime koca bir merdiven inşa etmiştim. Tek ihtiyacım olan o merdiveni tırmanmaya başlamaktı ve belki de zamanı gelmişti. Artık parçaların üzerine basmaya hazırdım.

Geçmişimi bir çarşaf gibi önüme seren iki katlı, camekan binadan sessizce çıktığımda kafamın içini kemirip duran hüznümü gün yüzüne çıkarma niyetinde değildim. Kuruyan gözyaşlarıma yenilerini eklemeyecek, birilerinin yapamadıklarının bedelini kendime ödetmeyecektim.

Annem hayatıma geç girmişti ve yalnızca iki günlük bir zaman dilimini kaplayabilmişti ancak son kırk sekiz saatin bana öğrettiği bir şey vardı. Ona fazlasıyla benziyordum. Belki de bu yüzden olsa gerek bir çözümü olmadığına inandığı noktada benden gizlediği gerçeği bir şekilde hazmedebilmiştim. Defalarca kez aynı hataya düşmüş, sırf bu yüzden Feza'nın işkencelerine maruz kalmamış mıydım? Her şeye rağmen ona meydan okuyan insanların ölümüne sebep olmuş, bir o kadar insanı kendi ellerimle öldürmemiş miydim?

Ona karşı hissetmem gereken öfkenin çoğunu hissedemedim. Bunun yerine biriken sinirimi kendi başarısızlığıma yükledim.

Evet, anneme benziyordum ama bir noktada ondan ayrılmıştım.

Şimdiye kadar benim bir lider olduğuma inana Ateu halkına ve Minuslara, bir şekilde yeteneklerime güvenerek beni aralarına almak için bir sürü riske giren arkadaşlarıma, Aranya'da çoğunlukla benim yüzümden başlamak üzere olan büyük savaşa hazırlanan Kinara köyünde yaşayanlara layık olamamıştım.

Elimden geleni, hatta belki fazlasını yapmıştım. Sınırlarımı zorlamış, direnmiş, Feza'ya meydan okumuştum ama tüm o insanların ihtiyacı olanın bu olmadığını annemi tanıyınca ya da belki içimde sessiz sakin onunla vedalaştığımda anlamıştım. Onların yanında olduğumda hep artı birdim.

Ben artık bu savaşın artı biri olmayacaktım.

Zamanı geldiğinde Aranya'nın güçlü bir yöneticisi olacaktı ve bu elbette Demir'di ancak bu savaşın bir yöneticisi olacaksa o, hayatı riske atmaya değer biri olmalıydı. Küçük ordumuzun bir komutana ihtiyacı vardı ve bu kişi, tüm bildiklerini Aranya'dan öğrenen biri değildi. İrisya ordusunun komutanı Sare Benan, tüm benliğime bıraktığı genleriyle, ruhumda bir savaşçı doğurmuştu. Belki ruhum ortaya çıkmak için biraz zaman kaybetmişti ancak neyse ki henüz geç kalmamıştı.

Aranya'ya dönüş vaktimiz gelmişti ve oraya Area'dan Minus olarak mezun olan Güneş dönmüyordu. Zamanında Feza'ya meydan okumuş İrisya ordusunun komutanı ve şu anki başkanının kızı Güneş Benan yirmi yıl sonra annesinin yapamadığını yapacak, Aranya'yı, poisi, poisini ve tüm kötü emellerini Feza Atan'ın başına yıkacaktı.

ÖLÜM ÇEMBERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin