"Gelecekte umut varsa günümüzde güç vardır."
-John Maxwell
Kusursuz veya mükemmel bir planım yoktu. Kafamdakinin yapılması gereken olduğunu biliyordum ancak sonuç olarak nasıl yapılacağını henüz bulamamıştım. Dün Kinara'da Vera ile olan konuşmamızın ardından yeniden odama dönmüş, kendimi düşüncelerin arasına bir kez daha gömmüştüm ancak bu defa karamsarlık içinde yaşananları düşünmemiştim. Feza Atan'ı alt etmenin yollarını aramış, sadece Çember'dekileri değil bu defa tüm Aranya'yı bu beladan çekip çıkarmak için bir çözüm bulmaya çalışmıştım.
Sabah olduğunda ve ben sonunda uzun zaman sonra içimde ufakta olsa bir umut eşliğinde odadan çıkıp arkadaşlarımın yanına doğru ilerlemeye başladığımda heyecanlıydım. Beynimde bin türlü fikir dolanıyordu. Harekete geçmek, daha fazla insanın hayatına dokunabilmek için can atıyordum. Geç kalmıştık. Feza'dan tümüyle kurtulmak için oldukça geç kalmıştık hem de ve bunun şu an da hiç olmadığım kadar farkındaydım.
Kapının kolunu kavrayıp, araladığımda aniden tüm gözler üzerime dönmüştü. Çember'dekinin neredeyse aynısı olan odanın hemen köşesindeki koltukta oturan Asel'in yüzü aydınlandı. Gölge ekranın önünde dikilirken omzunun üzerinden kafasını bana çevirmişti. Kutay sandalyeye oturmuş, ayaklarını da masaya doğru uzatmıştı ve kirpiklerinin altından meraklı bir ifadeyle bakıyordu. Demir ise...
Demir'di işte. Öylece oturmuş, öfke dolu ve ukala suratına yumruk atmamak için zor dayandığım her zamanki halindeydi.
"Bana Ayaz'ın yerini bulacaksın." Dedim içeri girer girmez. Yapmayı hayal ettiğim giriş bu değildi ancak onu gördüğümde odaklandığım tek nokta her defasında Ayaz ve bir veliaht olarak haftalardır ona ulaşamayışı oluyordu. Bir an kafasını masaya gömeceğini sandıysam da son anda doğrularak başını yana eğdi. "Uğraşıyorum." Derken bu durumdan oldukça sıkıldığı belliydi. Çaresiz ve depresyondaki ruh halimi üzerimden attığım için onun tüm sinirlenmelerini ve hakaretlerini daha fazla alttan almaya da niyetim yoktu. Ya Ayaz'ı bulacaktı. Ya da ben gidip, gerekirse tüm Aranya'yı karış karış arayacak, onu getirecektim.
"Daha çok uğraş."
Gözlerini yumup stresle iç çekti. "Senin saçma sapan aşkın yüzünden elimiz kolumuz bağlı oturuyoruz zaten günlerdir farkında mısın?"
İşte yine başlamıştı ama bu defa canımı acıtma seansının sonunu getirmesine izin vermeyecektim. Söylediklerine karşılık okkalı bir cevap yapıştırmak için dudaklarımı araladığım sırada Asel benden önce davranarak söze girdi. "İnsani duygular gerektiren herhangi bir şeyi mantıklı bulmanı kimse beklemiyor zaten Demir. Saygılı olmayı öğrensen yeter."
Pekâlâ, bir kez daha berbat bir tartışmanın ortasına sürüklenmelerini izleyemezdim. "Derdiniz ne sizin?" diye sordum ikisine de tek tek baktıktan sonra. Demir umursamaz bir tavırla omuz silkerken Asel gözlerini devirdi. Sorum da odadaki sessizliğe karışarak kaybolup gitti. Birkaç saniye sonra Gölge konuştuğunda havadaki gerginlik uzanıp tutabileceğim kadar belirgindi.
"Onlarla uğraşmak istemezsin emin ol."
Daha önce fark edemediğim için bir kez daha kendime küfrettikten sonra Kutay'ın üç sandalye yanındakini çekerek oturdum. Elbette bir şekilde ikisini de konuşturmanın yolunu bulacaktım ama şimdilik onların aralarında ki sorunu ve hatta Ayaz'ı dahi bir kenara bırakarak önemli bir konuya parmak basmaya karar verdim.
"Bir fikrim var." Dedim kollarımı masaya yaslarken. Kutay doğrulurken, Asel'de ayaklanıp yanımıza yaklaştı. Beklenti dolu bakışlar üzerime çevrildiğinde konuştum. "Sorunun köküne inmemiz gerektiğini düşünüyorum."
![](https://img.wattpad.com/cover/291773378-288-k973554.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇEMBERİ
Ação#bilimkurgu kategorisinde birincilik 🥇😇 Paralel evrende Dünya yerle bir olmuşken, geriye kalan bir avuç insan iki farklı ülke kurmuş, aradaki tüm bağları kopartmıştır. Diktatör Aranya'nın bozuk sisteminin içinde kimsesiz bir çocuk olan Güneş, çıka...