❄️TABLO

27.1K 3.4K 1.5K
                                    

▏₰ Alysa

Televizyonda oynayan herhangi bir kanaldan gelen gürültü mutfakla salonun iç içe dizayn edilmesinden dolayı net duyuluyordu. İzleyeceğimden değil evde ses olsun diye açmıştım. Tezgahın üstüne sıraladığım kahvaltılıkların önünde oturuyordum. Fincana koyduğum sıcak çayın hoş dumanı midemi guruldatsa da elimdeki çatalla tabağımdaki yiyeceklerle oynayıp duruyordum. Bardağım da, tabağımda koyduğum gibi duruyordu. Açtım ama yiyesim yoktu. Sanki bir lokma alsam gerisin geri kusacakmış gibi hissediyordum. Çatalı gürültüyle tabağın kenarına bırakıp derin bir iç çektim. Ellerimle yüzümü sıvazlayıp parmaklarımı saçlarımın arasına soktum. Öylece dururken bakışlarımı usulca salonumda gezdirdim. 

Ne zamandan beri evim bu kadar boştu?

Dünden bu yana ne değişmişti? 

On sekizimden beri bir kişi için fazlasıyla büyük bu evde yaşıyordum. Tamam, günler benim için dünün bir devamı niteliğinde ilerliyor, bazen cidden bozulmayan bu düzen yüzünden yeter diye bağırıp çıldırasım geliyordu yalan değil. Yine de bu süre zarfında hep orada bir yerde beni izleyen boşluk ve yalnızlıkla baş edebilmiştim. Doğdum doğalı etrafım insanlarla dolu olmasına rağmen yapayalnız olduğumdan bu his en sonunda benden bir parça haline gelmişti. Bugün diğer günlere nazaran başka bir şey vardı. Garipliğin ne olduğunu anlayamadığımdan içim daha da sıkışıyordu. Boğazıma ve göğsüme oturan ağırlıklar kardeşti ve ikisi de beni ağlamaya itiyordu. Beni yaşayan bir ölüye çevirmeye ant içmiş insanların yaşadığı o evi terk ettiğimden beri bir kez olsun ağlamamıştım. Koskoca dört sene...

Her şey iyiydi. İyi olacağına dair kendimi kandırabiliyordum en azından. 

Öyleyse sorun neydi?

Bir gün içerisinde nasıl oluyor da yıllardır yaşadığım ev bir anda yabancı gelmeye başlamıştı?

Kabuslarım yüzünden mi? 

Çocukluğumu anımsamayı sevmesem de... kabusların nadiren de olsa uykularıma uğradığını hatırlıyorum. Senede birkaç kere gördüğüm için yaşadığım kabusları unutmak o yaştaki bir çocuk için normaldi. Haliyle üzerinde çokta düşünmemiştim. Reşit olduktan sonraysa kabuslarımın sayısı artmıştı. Hafızam fotoğraf karelerini andıran anılarımı sakladığı yerden çıkarmıştı. Haftanın en az üç günü aynı kabusla, yataktan sıçrayarak uyanmaya başlamıştım. Bu bir yıl içerisindeyse kabuslar her gün musallat olmaya başlamıştı uykularıma. 

Psikolojik bir destek almak için psikoloğa gitmeyi düşünsem de babamın ya da o kadının bunu öğrenmesi sonucu adımı deliye çıkartacaklarını biliyordum. Aklını kaçırmış kızlarını bir yere kapatmaları için mükemmel fırsattı. Sevgili aileme bu kozu veremeyeceğimden vazgeçmiştim.

Uykularımı bölmesi haricinde kabuslarımın bana bir zararı dokunmuyordu. Bunun bir hastalık ya da akılsal bir sorun olmaması için dua ediyordum. Kendime zarar vermediğim için birazda görmezden geliyordum aslında. Parmaklarımı saçlarımın arasından çıkararak yanağımın içini dişledim. 

Dün gece kabusumdan ağlayarak uyanmıştım.

Bu daha önce hiç olmamıştı.    

Anlam veremediğim bir diğer mesele ise artık kabusuma ulaşamıyor oluşumdu. Hatırlayamıyordum. Her bir karesini ezberlediğim kabus ardında tek bir iz bırakmadan kaybolmuştu hafızamdan. Beynimde açılan boşluk beni korkutuyordu. Öyle ki oraya baktıkça yutulacakmış gibi hissediyordum.

Bu normal değildi.

Kabuslar bir anda gelip bir anda gitmezlerdi.

Telefonumun melodisi içinden çıkamadığım düşünceleri dağıttığında oturduğum yerden kalkarak televizyonun önündeki masaya ne zaman koyduğumu unuttuğum telefonumu aldım.

KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin