❄KANDAN DAHA KIZIL

52K 4.5K 2K
                                    

▏₰ Alysa

Alnıma doluşmuş boncuk boncuk terlerden biri şakağımdan kayarak çeneme doğru indi. Duvarın kenarına ilişmiş, bacaklarımı kendime doğru çekmiştim. Büzüle bildiğim kadar küçülerek bu yerden kaybolmak istiyordum. Kollarımı diz kapaklarıma yaslayarak kendimce dayanak yapmıştım. Alnım kollarıma yaslıydı ve güçle nefes alıp veriyordum. Neler olduğunu anlamıyordum. Ciğerlerim oksijen ihtiyacıyla kasılırken boğazımdan hırıltılı sesler yükseliyordu.

Arada bulanan bakışlarımı, gözlerimi kapatıp bir süre dinlenerek eski haline döndüre biliyordum. İğne batarcasına açmak için zorladığım kirpiklerimi aralayarak başımı hareket ettirdim. Gözlerimi sıvaları dökülmüş, boyandığı ilk rengi tamamen kaybederek kirli bir beyaza dönmüş duvarlarda kaydırdım.

Bu lanet olası çizimlerde neydi böyle?

Karşımdaki duvarın tam ortasına siyah bir boyayla tek bir göz çizilmişti. Gözün irisi şeytanı andırırcasına çentik şeklindeydi ve özel olarak kırmızı rengi seçilmişti. Göz, üç köşesi farklı bir sembolü temsil eden piramidin içine hapis edilmişti. Piramidin etrafına ise kocaman bir çember çizilmişti. Çemberin içinde ve dışında anlamadığım bir alfabe kullanılarak yazılar yazılmıştı. Bu yazı çemberi tam tur olarak dönüyor ve tek bir cümle oluşturuyordu. Çemberin etrafında garip simgeler vardı. Neredeyse tüm duvarlar bu korkutucu motiflerle doldurulmuştu öyle ki çizilecek yer kalmamıştı. 

Midemdeki bulantı nüksedip kusma isteğimi tetiklerken oda dönüyormuşçasına başımda dönmeye başlamıştı. Gözlerimi motiflerden çekerek tekrar kapattım. İşte hep böyle oluyordu. Ne zaman duvara çizilmiş o şeyleri incelemeye kalksam buna bin pişman oluyordum. 

Resmen beni kullanılmadığı her halinden belli olan bir depoya kilitlemişlerdi. İtiraf etmem gerekirse burasının ne olduğunu bildiğimden emin değildim. Dört bir yanım duvardı. Kapısı demirden yapılmıştı, dışarıdan sürgülüydü. Yere serpiştirilmiş samanlarla birlikte aklıma depodan başka bir ihtimal gelmiyordu. Sağımdaki duvarın tepesinde dikdörtgen şeklinde küçük bir pencere vardı. Oraya ulaşmayı bırak, geçmeye çalışırken sığmam bile mümkün değildi! buna rağmen yine de tedbiri elden bırakmayarak demir parmaklıklar takmışlardı.  

O kadını sadece eve nasıl gidebileceğimi sormak için durdurmuştum. O ise avazı çıktığı kadar bağırmış ve bana cadı demişti! bağırtıları yüzünden toplanan mızraklı adamlar çağırdığı nöbetçiler olmalıydı. Yanımıza geldiklerinde kadın parmağıyla beni işaret etmişti buna kıyasla biraz önceki çığlıkları kesilmişti. Artık güvende olduğunu düşünüyordu büyük ihtimalle. Nöbetçilerin beni gördükleri anda yüzlerindeki kan çekilmiş, gözlerini artlarına kadar açmışlardı. Daha önce hiç insan görmemiş gibi davranmalarına anlam verememiştim. Onlarla konuşmaya çalışmış, zarar vermeyeceğimi söylemiş yine de ikna edememiştim.

Beni kendilerinden böyle dışlamalarının sebebi ne olabilirdi ki?

Etrafımı halka şeklinde sararak, mızraklarının sivri ucunu bana çevirmişlerdi. Sonrada zorla kollarımdan tutup, peşi sıra sürükleyerek buraya atmışlardı. Kapının kilidini üzerime sürgüleyerek gitmişlerdi. 

Buraya atıldığım andan bir kaç dakika sonra sırtımda bir karıncalanma hissetmiştim. Omur iliğimde başlayan karıncalanma sırtımdan aşağıya inerek tüm tüylerimi diken diken etmişti. Arkamı döndüğümde duvardaki resimlerle karşılaşmıştım.
Çizimlere gözlerimi büyüterek bakarken biri sanki hızla boğazıma sarmıştı elini. Anında bacaklarımdaki güç tükenerek yere yığılmıştım. Havadaki oksijen tonlarca ağırlaşmış gibi geliyordu. Birinin bakışlarını üzerimde hissediyorum. Bu benim hayal gücüm olmalıydı çünkü çemberdeki göz bir hayli ödümü kopartmıştı. Gücüm tamamen tükenmeden önce bağırmış, beni buradan çıkarmaları için yakarmıştım ancak nafileydi. Ne gelen vardı ne giden. 

KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin