Harekete geçmek için Aruna'nın yanımdan gitmesini bekledim. O gidince tüm sarayı gezmek için harekete geçtim. Önce mutfağa gidip bir kelebek sakladım. Sonra bir tüm misafir odalarını gezdim ve kelebek bıraktım. Yemek salonuna ve ana salonuna girip casuslarımı bıraktım. Sonra Aruna'nın odasının olduğu katta ki tek ve en iyi misafir odasına yerleşmeye karar verdim.
Odaya bir kelebek koyup bir hizmetçi çağardım. Benim için temiz çarşaflar serdi, odanın tozunu falan aldı ve kıyafetler getirdi. Onları dolaba koyarken oldukça sesli söylendi.
Çalıştığı için değil burada olduğum için memnuniyetsizdi."Rahatsız ettiysem kusura bakmayın."
Dedim kapıdan çıkareken. Cevap vermeden ters ters bakıp kapıyı kapattı. Oflayarak yatağa oturdum. Kibar olmak çok mu zordu? Anlayamıyorum, onlara asla kaba davranmadım, yanlış olan neydi? Saçlarımı boyasam her şey düzelecek miydi?
Kendi kendime söylenerek üstüne temiz bir tişört ve şort giyip yattım. Daha güneş odamı aydınlatırken ben uykuya yenik düşmüştüm.
Gözlerimi açamadım, hayır açtım ve hiç bir şey göremedim. Karanlığı bile göremedim. Kendimi terk edilmiş gibi hissettim, önce ışık sonra kara lık tarafından boşluğa bırakılmıştım. Ve bunun gerçek mi yoksa rüya mı olduğunu anlamak zordu.
"Orada biri var mı?"
Derken sesim titrek ve cılız çıkmıştı. Öksürerek ses yonumu düzelttim. Tekrar seslenmek üzereyken bir şey duydum. Kanat çırpışlar. Kocaman kanatların çaresiz çırpılışları aniden kesildi ve korkunç bir çığlık duydum. Bağıran bir erkekti.
"İyi misin?!"
Sesime cevap gelmedi. Aniden bir ışık gözlerimi aldı. Işığın altına baktığımdaysa kesilmiş kanatlar vardı.
Işığa doğru ilerlemeye çalışsa da yaklaştığımda kanatlarla beraber ışıkta kaybolduğunda karanlık beni sardı. Nedensizce nefesim düzensizleşti. Bilinmez bir korku içimi doldurdu."Kimse yok mu?!"
Tekrar ışık vurduğunda ışığın sebebi yanan alevlerdi. Alev bir kendine gelen bir dalgaya ilerliyordu. Ateş ve Su çarpıştığındaysa ortaya çıkan ses yankılanırken görüntü sönen ateş gibi yok oldu.
Aniden çığlıklar duymaya başladım. Dört bir yanımdan çığlıklar geliyordu. Acı dolu çığlıkların sahiplerini göremiyordum.
"İyi misiniz!?"
Derken korku ve acıma kalbimi sızlatırken sesim titredi. Neler olduğunu anlayamıyordum.
Çığlıklar sonunda kesildiğinde rahat bir nefes alıp kulaklarımı kapatmak için kafama sardığım ellerimi indirdim.Karşımda iki beyaz siliüt oluştu. Bir kadın ve bir adam vardı. İkiside taç giyiyordu.
"Onu istemiyorum. Benim bir oğlum var zaten."
Dedi kadın anlaşılması zor yankılı bir sesle.
"Her neyse! Başka bir şansım mı var sanki!"
Dedi kabulleniş ile. Neyden bahsediyorlardı?
"Peki.. adını ne koyacaksın?"
Dedi kadın ortamı sakinleştirmek ister gibi.
"Sana vereceğim savaşa da kaderine de uygun bir isme sahip olacak merak etme!"
Dedi adam sinirle. Kadının yanıtını alamadım. Tekrar bir yangın başladı. Siliütler ortadan kaybolurken çığlıklar daha fazla ve acı hale geldi. Artık sadece erkek değil, kadın ve çocuk çığlıkları da vardı. Bu seferkine savaş denemezdi, bu bir katliamdı. Alev bana yaklaştığında ilk defa sıcağı hissettim. Ben koşmaya başlasam da benden daha hızlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Nothing
Fiksi RemajaThe Nothing Mavi kadar sonsuz serisinin ilk kitabı. . . . . . Mavi kadar sonsuz, siyah kadar yanlız.