Sonunda sakinleştiğimde yavaşça oturduğum yerden kalktım. Uzun süre sonra yine ormanda olmak özlediğim bir şey değildi. Ama aklımda bir sürü soru vardı. Aretha neden ölmediğini herkesten saklıyordu? Ve neden bana Ares'in kardeşi olduğunu söylememişti? Hiç bir kitapta nedense Aretha hakkında en ufak bir bilgi yoktu.
Biraz sakinleşince aslında Ares'in kızgın olma hakkına sahip olduğunu fark ettim. Özellikle ben bu soruna sebep olmuşken. Ama tamamen haklı değildi. Hiç bir şeyi kasten yapmamıştım ve en nihayetinde beni oraya götürmek isteyen oydu. Ayrıca Aruna'nın ne kadar acımasız olduğunu görmüş oldum. Ölen kardeşini böylece yüzüne vuruyordu. Ama Ares 'en azından onu öldürmem' derken neyi kastetmişti? Aruna ile ilgili bir gönderme miydi yoksa kendisini savunma şekli miydi?
Bir kelebek sürüsü etrafımda döndükten sonra benden uzaklaştı. Artık üstümde genelde yatarken giydiğim siyah geniş şort ve beyaz geniş gömlek vardı ve saçlarım açılmıştı. Şuan şık gözükme derdim yoktu ne de olsa.
Islık çalmamla sonradan aslında Aretha'ya bağlı olduğunu öğrendiğim Black adlı dev panter ortaya çıktı. Shiro'dan yardım alamadığım için Aretha Black'in sahibi olmama izin vermişti. Bir ejderha kadar olmasa da Black'te işe yarıyordu.
Ağaçtan aşağı atlayan Black yavaşça yanıma geldi. Önümde eğilerek selam verdikten sonra sırtına binebilmem için tüm bacaklarını kırdı ve iyice yere yaklaştı. Ben üstüne oturunca tekrar ayaklandı.
"Toprak krallığına."
Büyük kedi dediğimi anlayarak koşmaya başladı. Ne yazık ki at sahibi olmadığım için onu kullanmak zorundaydım. İşınlanabilirdim belki ama bu aptallık olurdu. Onca zaman boyunca gücümü boşa saklamamıştım. her zaman için elinde koz olması iyidir.
Sonunda Toprak Sarayı'nın önünde Black'ten ayrılıp kapıya gittim. Muhafızlar biraz bekledikten sonra emin olamayarak kapıyı açtılar.
Hızlı adımlarla saraya girdim. Önce gizlice bir kelebek yerleştirdim kapının iki yanında ki saksılardan birine. Sonra bir hizmetçiyi durdurdum.
"Kral ve varis nerede?"
Kadın arka bahçeyi işaret etti sessizce. Teşekkür edip arka baçeye doğru gittim. Kapıyı açtıp hemen bir kaç kelebeği bahçenin farklı yönlerine uçurdum. Diğer kelebekler sayesinde fazla dikkat çekmiyorlardı.
Merdivenlerden inip çardakta karşı karşıya oturan Terra ve Kratos'a doğru ilerledim. İkiside fark edip bana baktı. Yavaşça ayağa kalktılar ve çardağın yanına geçtiler. Bende onlara yetiştim.
"Son olaydan sonra Terra ile konuşma vaktim olmamıştı. Onunla konuşmak istiyorum."
Kratos ile Terra bir süre bakıştıktan sonra gözler tekrar bana döndü.
"İşimiz var, Savaş bu kadar yakınken tarafsız bölgede kalsan edersin. Krallıklara yük olma."
Gözlerimi şokla açtım. Bu cümle Kratos'tan değil Terra'dan dı. Beni yük olarak mı görüyordu?
"Bir varis olduğunu iddia ederken böyle mi giyiniyorsun?"
Diyen Kratos'un eleştirisini yok saydım.
"Terra, beni aradın mı?"
Gülümsedi. Tanıdık ve anlamını bildiğim bu gülümseme canımı yaktı.
"Evet."
Kafamı eğdim. Acıyla gülümsedim. Yalan söylüyordu.
"Beni özledin mi?"
"Evet!"
Bu sefer samimiydi. Ya da beynim daha fazla üzülmemek için bana yalan söylüyordu, bilemem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Nothing
Fiksi RemajaThe Nothing Mavi kadar sonsuz serisinin ilk kitabı. . . . . . Mavi kadar sonsuz, siyah kadar yanlız.