†
Çatlak Kazan'da ücretsiz verilen akşam yemeği için aşağıya indim, bugün buradaki son günüydü. Aynı zamanda yazın da son günüydü. Her sene olduğu gibi 1 Eylül tarihinde şatoya gidecektim. Ne hissediyorsun? derseniz cevabını ben de veremezdim. İçimde tartamadığım duygular vardı; garip hissediyordum.
Mutlu muydum yoksa mutsuz muydum?
Bunun cevabı bende de yoktu.
Hogwarts, on bir yaşında silahlar kendisine çevrilen bir çocuk için kaçış yeri olarak görülmüştü. Kendisi gibi olan insanlara birlikte bulduğu alan olmuştu. Büyücü olduğum için aşağılayan kimse yoktu; ama gel gör ki insanlar kişiliğim yüzünden yargılıyorlardı.
Yaramaz ve uğraşan bir tip olabilirdim ama kimse de Neden? diye sormak yerine onlara kolay geleni yapmış yargılamışlardı.
İnsanları fazla sert yargılamak, amansızca suçlamak gibi kötü bir eğilimimiz vardır. Birçok eylem, sırf nedenlerini yeterince kavrayamadığımız için cezalandırılmaya değer; hatta iğrenç görünür bize.
Diyordu André Gide.
Bazen iyi ki diyordum, büyücü olmasaydım bu evrenden bir haber yaşayacaktım. Araştırma yapamayacaktım, fantastik canavarlara bakamayacaktım ve kendimi ait olduğum yeri, hobilerimden mahrum kalacaktım. Dünyada bilinmeyen çoğu şeyden mahrum kalırdım, bunun bir parçası olmak beni mutlu ediyordu.
Kaymak biramı yavaş yavaş içerken yanımda duran gazete dikkatimi çekti. Elimi gazeteye uzatıp önüme çektim, sonra sayfalarını yavaş yavaş çevirdim. Gazetenin tersinden başladığımı ilk sayfasına gelince fark etmiştim; gördüğüm kişiyle alayla sırıttım.
Hwang Hyunjin.
Namı değer, Slytherin'in prensi.
Bir eli ikizinin belinde diğeri annesinin oturduğu koltuktaydı. Koltuğun diğer tarafında da Mr. Hwang vardı, başını kaldırmış sanki insanları küçümser gibi bakıyordu. Bakışları altında ezildiğimi hissettim iki saniye, kesinlikle insanlarda bıraktığı etkinin farkında olduğu için yapıyordu bunu.
Bakışlarımı nefret ettiğim çocuğun yüzüne topladım, yüzündeki ifadeye dayanamayıp yumruk geçirmek istiyordum. Muggle doğumlu olan herkesle çocukken dalga geçip ağlatmış birisiydi Hwang Hyunjin. Ailesinden ne gördüyse bunu aynı şekilde uygulamıştı, onun yüzünden birçok kişi çocukken kendinden nefret etmişti.
"Bulanıkların nesilleri bir türlü tükenemedi."
Sesini kafamın içinde duyuyordum, dişlerimi sertçe sıktım. Gözüm seğirmeye başlamıştı, başımı bir kere kıtlattım ve sakinliğimi korumaya çalıştım.
Benimle her sataştığında kavga etmeye başlamıştım; bu yüzden, birbirimize asa sallamıştık. Ben bir süre sonra içimdeki fiziksel saldırı dürtüsünü tutamamış yurmuklarımla dalıyordum. O da benden geri durur muydu? Tabii ki durmazdı ve karşılık verirdi. Ona her vuruşumda zevk alıyordum, içimdeki yağların eridiğini hissediyordum.
Profesör McGonagall tarafından bina puanları düşürülüp çeşitli cezalar veriyordu, yine de pişman olmuyordum. Yine olsam yine yapardım, ama puanları düşürdüğüm için binamdakiler benden nefret ederdi. Hyunjin ise, bir Hwang olduğu için tabii ki nefret almazdı. Alsa da bu belli edilmemişti.
Kan statüsü çok önemli bir şeydi; Dumbledore, kan statüsünü engellemek bir sürü şey yapsa bile yine de hakimdi şatoda.
Kendimi tekrar etmem gerekirse Hyunjin, safkan bir aileden geliyordu; annesi Dorea Black, babası Hwang Jiseok. En önemli safkan aile olan Black'lerin ve Kore'nin en geniş ve güçlü safkan aile olan Hwang'ların kanını taşıyordu. Hyunjin çocukluğundan beri safkan olmanın gururu ve sorumluluklarıyla büyütülmüştü, aynı şekilde ikizi Yeji Hwang'da.
Arkadaşları da genellikle safkan aileden olurdu, çocukluktan beri yakın büyütülürlerdi.
Lee Minho ve Yang Jeongin.
Lee ailesi'nin kuvveti herkes tarafından bilinirdi, genellikle karanlık işlerde. Lee Minho'da bunun insanlar üzerinde yarattığı etkiyi çok iyi bilirdi, bu yüzden statü ne gerektiriyorsa onu yapardı. Çok hırslı birisiydi, amaçları her şeyi yapabilirdi... ama gel gör ki Hyunjin ve Jeongin'e karşı hep korumacı bir tavır sergiliyordu. İçindeki ağabey dürtülerine karşı gelemiyordu galiba; kasım doğumlu olduğu için sonraki sene Hogwarts mektubu almıştı, bu yüzden bizden bir yaş büyüktü.
Aralarında en iyi olabilecek kişiye gelecek olursam Yang Jeongin. Kendisi de ailesi gibi Ravenclaw'a seçilmişti, genellikle mucit olarak bilinirdi Yang'lar. Yeni şeyler icat eder bunu açık pazara sunardı, diğer safkan aileler tarafından baya rağbet görüyordu. Onlarla iletişim kurmak çok ama çok önemliydi.
Lee ve Hwang ailesi de bunu yerine getirmiş bebeklikten beri Yang Jeongin ile oğllarını sıkı iletişim içinde tutmuşlardı.
Ne kadar acınası...
Kibirle kameraya bakan Hyunjin'in resmine bakarken daha fazla bakamayacağımı anlayıp yanımdaki çatalı onun yüzüne geçirmiştim. İçimdeki hırsı biraz daha azaltmış rahatlatmıştı.
Hwang Hyunjin, geleceği başkaları tarafından tasarlanan çocuk.
Az kalan kaymak biramı tek dikişte bitirdim, ani alkol alımı yüzünden başım dönmüştü kalkarken. Masaya tutunmak ihtiyacı duymuş birkaç saniye kendime gelmeyi bekledim, kitabımı hemen alıp oradan uzaklaştım.
Odama gidip uyuyacaktım, yarın çok ama çok yoğun bir gün olacaktı.
♡
Selam!! Bu ve bundan sonraki birkaç bölüm geçiş bölümüdür. Olayları ve bu evreni daha iyi kavramanız için bilgilerle bir şeyler anlatacağım. Aranızda iyi bilmeyenler olabilir, gayet normal bir şey.
Umarım beğenirsiniz!! Sonraki bölümde görüşürüz🦋🦋 Aşağıya Slytherin Prens'ini bırakıyorum<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lentigini » Hyunlix | Hogwarts✓
Fanfic[Hogwarts au] Felix öfke problemleri olan bir gençti, Gryffindor evinde adı "Kuduz köpek" olarak biliniyordu. Üç büyücü turnuvasının olduğu dönemlerden birisine denk gelen altıncı sınıf öğrencisiydi. İçinde olan çatışmalara son vermeye çalıştığı bir...