2

1.3K 81 3
                                    







Soğan doğramaktan gözleri kıpkırmızı olan Deren ve Anneme baktım. Deren, siyah ojeli uzun tırnaklarıyla fısıldayarak kendi kendine saydırıyordu. Annem ise suspus olmuş soğanı doğruyordu. Akşam olmuş Necat beni çoktan eve getirmişti. Tabii güzel bir azar çektikten sonra. Hırsızlık felsefesi yapmış bir daha bana ait olmayan bir şeye dokunursam kendi has üslubu ile bana davranacakmış. Gören sanar la casa de papel dizisi gibi banka soyup kendi paramı bastırmıştım. Altı üstü organik bir mandalina.

"Ayaz kirden yüzün tandıra dönmüş oğlum git bir banyo yap oğlum." Yengem'in konuşmasıyla elim yüzüme çıkmıştı. Bu duruma düşmeden önce her gün küvette banyo bombası atar keyif yapardım sonra vücuduma güzel kokulu losyonlarımdan sürerdim ah mazi..

"Semiha yengen haklı Ayaz. Geldiğinden beri banyo yapmadın. Yani kendim için konuşmuyorum senin için konuşuyorum."

"Yengecim sabah yetiştik zaten. Konuşmanı duyan biri asırlardır banyo yapmadığımı sanar." Elimde olmadan sesim sert çıkmıştı.

"Ah! Ah! Görüyor musun ana torununu sırf allahın gönderdiği suyu vücuduna değdirmemek için şekilden şekle giriyor." Uyuyan babaanneme dediği şeyle gözlerimi kocaman açtım. Yok bunlar zır deliydi. Deren gülmemek için dudaklarını ısırıp kıpkırmızı kesildi.

"Annem git yıkan." Annem kırmızı gözleriyle bana döndüğünde garip hissetmiştim. Yengemler bir köşede oturmuş dizi izlerken annem ve kardeşim soğan doğruyordu. Kül kedisi gibi hissediyordum onları. Annemle kardeşim kül kedisi. Yengemlerde kötü kardeşlerdi.

"Tamam Annem.'' Diyip yengemlere kötü kötü baktım. Çitledikleri çekirdeklerin kabuğunu tükürüp yüzüme gelmesini sağlayan Edibe yengeme gözlerimi devirdim. Kaldığımız buz gibi odaya gidip bavulumdan kırmızı kalın bir sweat ve altına siyah eşortman alıp banyoya geçtim.

"Ne yapacam lan?" Önümdeki kovaya bakıp söylendim. Omuzlarımı silkip kemiklerimi donduracak seviyede olan banyoda üstümü çıkardım. Etrafa baktığımda sadece arap sabunu görmüştüm.

"Hayır ya hayır ya.." yüzümü buruşturup onu aldım. Kovaya su koyup hafiften dolmasını bekledim. Su doldurduğum kovadan daha küçük boş olan kovayı alıp su döktüm üstüme.

"Anasını avradını!" Oturduğum taburede çarpılmış gibi sağa sola sallandım.

"Sıcak su yok mu burda?" İki musluğuda denediğimde kaderime boyun eğmiştim. Küfür ede ede banyo yapıp giyindim titreyerek salona geri döndüğümde babaannem uyanmıştı. Ellerimi hafiften sobanın borusuna değdiriyordum. Sobada alevlenen odunlara bakıp daldım. 20 yaşına girmiştim ve hala bir katkı sağlamamıştım hayatıma. İlk yıl dinleneceğimi söyleyip sınava çalışmamıştım. İkinci yıl ise istediğim bölüme puanlarım yetmiyordu. Şimdi ise ne çalışma ortamım ne hevesim vardım yine de kitaplarımı getirmiştim belki çalışırım diye.

"Oğlum kazanı yakmadın mı? Buz gibi suyla yıkanmadın inşallah?"

"Ne kazanı Babaanne?" Islak saçlarım yüzüme düşmüş, dişlerim soğuktan birbirine çarpıyordu.

"Semiha, Mühteber?" Babaannem kaşını kaldırıp ikisine baktığında yengemler birbirlerine baktılar.

"Ana biz Kazanı yanıyor sanıyorduk. Ayaz da bu yaşına gelmiş kazan yakmayı bilmiyor mu?"

"Babaanne onlara kızma benim hatam size sormalıydım." Dedim sahte gülümsememle. İki cadıya bakıp burnumu çekip.

"Olan oldu yavrum. Benim uykum geldi de haydi serin yatakları."

"Hemen ana."

"Yatakları sermek derken?" Dedim kaşlarımı çatarken.



20 kişi aynı salonda sobanın yanında yerde yatıyorduk. Horlayan amcamı duymamak için yastıkla kulaklarımı kapattım ama işe yaramamıştı.

"Çıldıracağım yemin ederim Çıldıracağım." Telefonumdan saatte bakmıştım 1 buçuktu. Dişlerimi birbirine bastırıp montumu ve botumu giyindim. Etrafa baktığımda 1 kişi eksikti. Şam şeytanları yengemler ve çocukları burda. Amcamlar burda, Annem ve Deren burda, gördüğüm boş olan yatakla necat'ın olmadığını anlamıştım. Omuz silkip sıcak salondan buz gibi olan koridora geçtim askılıktan montumu alıp giydim ardından botlarımı. Dış kapıyı yavaşça açıp dışarı çıktım. Anında yüzümü donduran soğuklukla ellerimi ceplerime koydum. Tüm köyde sadece 1 sokak lambası mı vardı? Sinirle telefonumdan flaşı açıp yürümeye başladım. Düşünceli bir şekilde yürürken duyduğum fısıltılarla duraksadım.

"Reis onu anladık ama muhtarın buna izin vereceğini zannetmiyorum." Necat sıkıntılı bir ses tonuyla konuşup eliyle ensesini ovuyordu.

"O hırsızı yakalamamız gerekiyor. Tüm köy tedirginlik içinde. Köyün karakolu bunu umursamıyor." Daha iyi dinleyebilmek için yaklaşacak iken buzlanan yolda ayağım kayıp yere yapıştım. Acıyla inleyip kızaran avuçlarıma baktım. Elimden kayıp yere düşen telefonu dizimle buzlanan yer arasında ezmiştim. Aceleyle onu aldım.

"Ekran kırıldı ya." Sinirle mırıldandım.

"Ayaz?" Necat'ın sesiyle hızla ayağa kalkmaya çalışırken buzlanan yer isimi zorlaştırıyordu. Ayaklarım yerinde durmadan kayıyordu. Küfür edip dengede durmaya çalışırken sert bir el kolumdan tuttu.

"Rahat dur." Sert bir şekilde konuşup kolumu kendine yaslayıp buzlanmış yerden beni çekti. Karanlık olduğu için yüzü gözükmüyordu ama ses tonundan korkut denen adam olduğunu anlamıştım.

"Bu saatte neden dışardasın sen?" Necat karşımda durduğunda korkut kolumu bıraktı.

"Hava almaya çıktım." Dedim sakince.

"Senin kafan mı güzel? Kurtlar, çakallar her yerde en önemlisi-" birden en son şeyi söylemekten vazgeçmiş gibi kafasını sallayıp sustu.

"Tamam Necat. Siz gidin." Korkut olayı uzatmamak adına konuştu. Necat kafasını sallayıp beni kolumdan tuttup sürükledi.

"Bir daha bu saatte dışarı çıkarsan kurt çakal demeden sikime takmadan yem ederim seni." Sertçe konuştuğunda onu dinlemiyordum bile. Kafamı döndürüp korkut ve çevresinde duran 3-4 kişiye baktım. Sanki ona baktığımı hissetmiş gibi dönüp bana baktı. Kafamı anında çevirip azar yiye yiye eve yürüdüm.











CİĞERPARE| GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin