Yüzüme inen tokatla aniden irkilip gözlerimi açtım. Yattığım yerde dikleştim. "Ne oluyor?" Küçük kuzenim minik eliyle yanağıma tekrardan geçirecekti ki yengem onu kucakladı gülerek. Yenge oğlun sadece sana tatlı bana değil.
"Kalk çabuk su doldur evde içilecek su kalmamış."
"Su mu doldurayım?" Elimle gözlerimi ovuşturdum anlamamış bir şekilde.
"He su." Dedi elinde tuttuğu iki büyük plastik şişeyi bana uzatırken. Gülüp geri uyudum onu umursamadan. Aniden kafama şişeyle geçirmesiyle kalın sesimle bağırıp başımı tuttum. Acıtmamıştı ama bana böyle davranamazdı.
"Ne yapıyorsun sen? Git çocuklarından birini yolla ben nerden bileyim su doldurmayı?"
"Bizimle yaşıyorsan sen de bir işin ucundan tutacaksın öyle yan gelip yatmak yok. Çeşme Köyün girişinde." Şişleri üstüme atıp gittiğinde sinirle battaniyeyi üstümden attım. Dün kırdığım telefon ekranımdan saate baktım 6 buçuktu. Herkes yatağını toplamış köşeye koymuştu minderleri. Derin nefes alarak yatağımı topladım. Yüzümü soğuk suyla titreyerek yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Üstümü değiştirmeden montumu ve botumu giydim. Annemler kahvaltı hazırlıyordu. Söylene söylene köyün girişine yürüdüm. Bugün hava düne göre daha iyi gibiydi. Yürürken garip bakışlara maruz kalıyordum. Onları umursamadan adımlarımı hızlandırdım. Sonunda köyün girişinde duran çeşmeye ulaştım. Etrafı buzlanmıştı.
Kaymamaya dikkat göstererek çeşmeyi açmayı denedim. Açılmıyordu kaşlarımı çattıp şişeleri kolumun altına sıkıştırdım. Dişlerimi birbirine bastırıp sertçe açmayı denedim. En son kapatana küfür edip dizlerimi büktüm ve tüm gücümü ona verdim. Kaslı bir adamdım gücüm yerindeydi ama bu çeşmeyi kapatan her kimse hulktu sanırım.
"Açılsana!" Bıkmış bir tavırla nefesimi verdim. Parmak boğumlarım hem soğuktan hem denemekten beyazlamıştı. Aniden açılınca irkilip geriye çekildim sanki tazyikli su fışkırıyordu öyle güçlüydü. Küfür savuracağım sırada ayağım kaydı. Kolumun altında sıkıştırdığım şişeler düştü. Dengede duramadım düşeceken kollarımın altından sertçe tutuldum.
"Yerinde durmayı bilmiyorsun." Başımı çevirdiğimde korkutla burun burna gelmiştik irkilip onu ittirdim. Tekrardan dengemi kaybettim ama bu sefer onun kabanından tutup benimle birlikte düşmesini sağladım. Altımda duran beden küfür etti. Üstüne düşmüştüm ve hala açık olan çeşme üstümüzü batırmıştı. Başım göğsüne yaslanmıştı. Başımı kaldırıp ona baktım kirpiklerinin altından bana bakıyordu.
"Kalk artık." Kendime gelip kalkmaya çalıştım. Buzlanmış olan yer işimi zorlaştırıyordu. Ayaklarım sanki kaymakta yeminliymiş gibi beni ayakta tutamıyordu. Altımda duran bedene mahcup bir bakış attıp ayağa kalktım sonunda. O ise hiç zorlanmadan hemen kalkıp çeşmeyi kapattı.
"Seni evden dışarı salmamaları gerek. Tehlike saçıyorsun etrafa."
"Yer aşırı buzlu" dedim soğuktan burnumu çekerken. Göz ucuyla bana baktı. Düşürdüğüm şişeleri eğilip yerden aldı. Çeşmeyi az bir şekilde açıp doldurmaya başladı.
"Ben yaparım." Onun elinden almaya yeltenmişken omzuyla önümü kapattı. "Şunları doldurup eve geç şehirli."
Şehirli? İlk gördüğünde de istanbullu demişti. Gözlerimi devirdim. Şişelerin kapaklarını kapattıp bana verdi onları aldım.
"Alışabildin mi?"
"Köye mi?" Kafasıyla beni onayladı.
"Yani benlik değil." Sustu. O sırada onu incelemeye başladım. Benden biraz daha uzundu. Siyah saçları anlına düşmüş esmer teniyle uyumlu gözüküyordu. Burnu kırık gibiydi hafif yamuktu ama kötü gözükmüyordu aksine onu çekici yapıyordu. Onu incelemeyi bırakıp buzlanmış alandan paten giymiş gibi kayarak çıktım. Bir anda esen rüzgarla kulaklarım ürperdi.
"Şu aralar dışarı çıkmamaya çalış fırtına yaklaşıyor."
"Hava durumu uygulaması mısın sen?" Alayla söylediğim şeyle kaşlarını çattı.
"Reis! Buraya baksana biraz." Gözleri arkamda bağıran adama çevirip ardından tekrardan bana çevirdi. Bir şey demeden adama doğru ilerledi. Üstüm başım ıslanmıştı soğuktan titreyip onlara bakmaya başladım.
"Köydekiler karışmamanı istiyor. Biliyorsun senden hoşlanmayan kesim var." Duyduklarımla kaşlarımı çattım. Köydekiler ondan hoşlanmıyor muydu? Hiçte öyle gözükmüyordu. Gözlerimi kısıp omuzlarımı silktim. Rüzgar sertçe estiğinde olduğum yerde titreyip eve yürümeye başladım. Kapıyı soğuktan alacaklı gibi çaldım. Amcam kapıyı sert ifadesiyle açarken arkasından korkarak yengem çıktı.
"Niye alacaklı gibi çalıyorsun oğlum?" Sinirle homurdandı. Şişeleri yengemin konuşmasına izin vermeden ona verip içeri üstümü değiştirmeye girdim. İnce bir kazak üstüne kalın bir sweat onun üstüne hırkamı giydim. Altıma da normal eşortman altı. Titreye titreye salona geçtim. Yer sofrası açılmış kahvaltı ediyorlardı.
"Gel otur oğlum." Annem'in yanına geçip oturdum. Küçük bir ekmek parçası alıp yemeye başladım.
"Bu korkut efendi sahayı boş buldu. Kendini harbi köyün reisi sanıyor." Amcam'ın konuşmasıyla necat gerilip çiğnediği lokmayı zorlukla yuttu.
"Aynen. Onu güzelce benzetme zamanı geldi." Necat'ın abisi Sercan elinde tuttuğu çatalı sıkarak dişlerini bastıra bastıra konuştu.
"Neden o iyi biri gibi?" Kimseden çıt çıkmaz iken domatesi tuza batırıp ağzıma attım. Burnumu çekip üstümde duran bakışlara çevirdim bakışlarımı.
"Sen onu nerden tanıyorsun ki iyi biri diyorsun?!" Sercan üstüme atlayacaktı ki Necat omuzlarından onu tuttu.
"Tamam Sercan!" Serkan Amcam gür sesiyle bağırdı. Kaşlarımı çattıp sercana diktim gözlerimi. "Nerden tanıyorsam tanıyorum sana ne?" Neden bu kadar çok taktığımı bilmiyorum ama Sercan çok gözüme batıyordu. Sercan, Necat'in ellerinden kurtulup boynunda duran damarlar patlayacak şekilde üstüme çullandı. Deren çığlık attı, Annem şoktan konuşamadı.
"Yeter!" Sercan'ın elleri yakamdayken Babaanneme baktı. "Bırak çocuğu Sercan." Onu duymazlıktan gelip dişlerini sıkarken Babaannem tekrar bağırdı.
"Bırak dedim!" Sinirle yakalarımı bırakıp sofradan kalktı. Küçük kuzenlerim suspus olmuş bizi izliyorlardı davar herif çocukların önünde bağırıp çağırmıştı.
"Konuyu kapatalım herkes doyduysa sofrayı toplayın." Babaannem sofradan kalkıp gitti. Sinirle ben de sofradan kalkıp sobasız odaya girdim ardımdan Deren girmişti.
"Ben bunlara dayanmam bak daha fazla." Oflayıp ellerimle başımı ovuşturdum. Çenemi kapatıp kahvaltıma devam edebilirdim gereksiz yükseldim. Deren bana bakıp sonra kapıyı kitledi kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Ne yapıyorsun?" Sırıtıp valizlerimizin olduğu yere gitti valizi açıp en derine elini soktu. Çıkardığı şeyle gözlerimi büyüttüm.
"Kaçalım burdan sen ve ben. İstanbul da bir sürü tanıdığımız var."
"Saçmalama Annemi burda mı bırakacağız. Hem o paraları nerden buldun?"
"Biriktirdim. Her zaman ne olur ne olmaz diye köşede saklıyordum."
"Bir deste parayı?"
"Senin gibi savuşturmuyordum etrafa." Gözlerini devirip parayı valizin en dibine geri koyup fermuarı çekti. Haklıydı para savuşturmayı seven bir tiptim. El bebek gül bebek büyümüştüm. Şimdi olduğum yere bakınca paranın bir değeri olmadığını anlamıştım.
"Parayı kimse almaz değil mi?"
"Saçmalama lan kim karıştıracak valizleri?" Sessizce beni onaylayıp odadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CİĞERPARE| Gay
Teen FictionAilesi ile köye taşınan Ayaz. Ve Köyün reisi Korkut. "Harbi isminin hakkını veriyor. Korku filmi gibi adam."