EYVAH!

192 20 11
                                    


Telaşla ayağa fırladım. Ve yürümeye başladım.

'Hey nereye gidiyorsun?' dedi.

'Tabi ki eve ablam beni çok merak etmiştir.'

'Anlıyorum ama 4 gündür zaten ortada yoktun bir iki saat daha geciksen bir şey olmaz. Ayrıca avlanman lazım.Ha ben eski sevgilimi gırtlaklamayı tercih ediyorum dersen o başka.'

Haklı ben hiç avlanmadım. Ama kendimi aç da hissetmiyorum. Yine de
'Tamam avlanalım.' dedim.

Yüzüme mutlu bir ifadeyle baktı. O an farketdim ki adını bile bilmediğim birine ısınmaya başlamıştım.

Hayır hayır aşk değil. Daha çok can sıkıcı küçük kardeş gibi. Hem ondan kurtulmak istersin hem de o yanında olmayınca özlersin ya işte ondan.

'Adını söylemeyecek misin?' diye sordum.

'Özür dilerim unutmuşum. Adım David.'

'Tanıştığıma sevindim David. Ben de Rosie.' dedim.

Tanışma faslını bitirince avlanmaya gittik. Hava kararmıştı. Avlanmamız çok uzun sürmedi. Evlerine girmiş sincapları pusuya düşürdük.

'Şey seni bir daha görebilicek miyim?' diye sordum.

'Aramızda artık bir bağ var sen nereye gidersen seni bulurum. Çok yakında tekrar yanına geliceğim.' dedi.

Ve yanımdan hızla uzaklaştı. Bende koşarak ablamın evine gittim. Yeni güçlerim sayesinde uzun sürmedi.

Kapının önüne geldiğimde ablama ne diyeceğimi hâlâ bilmiyordum. Zili çaldım.

Kapıyı ablamın eşi Tom açtı.
Beni görünce elmas bulmuş kadar sevindi. Kim bilir ablam ona ne eziyetler yapmıştır beni bulması için.

İçeri girdim. Ablam beni görünce boynuma sarıldı. Önce çok sevindi sonra iyi olduğuma kanaat getirince yüzüne oteriter bir ifade yerleştirdi.

'Sen nerelerdeydin küçük hanım. Öyle her aklına estiğinde çekip gidemezsin derhal hesap ver.'

Tam ağzımı açıp cevap vericektim ki telaşla konuşmaya başladı.

'Gözlerine ne oldu senin?'

Ne ne olmuştu ki gözlerime? Ablamın salona satığı aynadan gözlerime baktım. Değişmişlerdi. Işıltılı bir kahve rengi yerine balçık rengi gibi bulanık görünüyorlardı.

David bana bundan bahsetmemişti. Niye böyle oldu ki? Hem niye David'in gözleri ışıltılı da benim ki bulanık. Bu haksızlık.

Ben cevap vermeyince ablam biraz daha telaşla 'Rosie gözkerine ne oldu?' diye sorudu.

'İltihap kaptı.' dedim. Daha önce iltihap yüzünden göz rengi değişmiş insanlar olduğunu duymuştum. Ablam buna inanabilir.

'O zaman nerdeydin?'

'Lendsey'de.'

'Oraya nasıl gittin?'

'Yürüyerek.'

'Peki bize niye haber vermedin?'

'Telefonumu kaybettim.' Ablam inanmak ve inanmamak arasında gelip gidiyor. Ona asla yalan söylemeyeceğimi biliyor (Yani işler böyle olmasa söylemezdimde) ama söylediklerimin saçmalığınında farkında.

'Lendsey'de tanıdıklarımız var onlara haber verebilirdin onlarda bizi aralardı. Bizde seni almaya gelirdik. 4 gündür hastanedemiydin?'

Ekiplere haber verdiğine göre çevre kasabaların hastanesinde olmadığımı gayet iyi biliyordu.

'Hayır bir arkadaşımdaydım.'

'Yinede bize ulaşabilirdin.'

'Ulaşmak istemedim.' Son sözlerim ablamın sorgusunu sonlardırmıştı.

'Cenaze törenini kaçırdın.' dedi.

'Biliyorum.'

'Mezarlığa ziyarete gidicek misin?'

'Buna hazır değilim abla lütfen artık üsteleme ben iyiyim. Artık eve gitmek istiyorum.'

'Hangi eve? Hiç bir yere gitmiyorsun artık benimle ve eniştenle kalacaksın.'

Of niye işi yokuşa sürüyordu ki? Tamam onuda anlıyorum ama ben reşitim. İstersem tek başıma yaşıyabilirim.

Tam 2 saat 46 dakika boyunca konuştuk ve sonunda onu ikna etmeyi başardım.

Buna en çok Tom sevindi. O da haklı karısıyla başbaşa kalmak istiyor. Onlarla vedalaşıp eve doğru yürüdüm. Kendi evime.

Eve gelince ilk iş duş aldım.
Yatağıma uzanıp kitap okudum. Beni çok rahatlatdı. Olan biteni unutmamı sağladı. Sabaha karşı uyuya kalmışım.

PADAMRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin