2.Bölüm: KABULLENİŞ

3.6K 125 12
                                    

Gözlerimi açtığımda başımda müthiş bir ağrı vardı. Neredeydim ben böyle? Görüş açımda yalnızca beyaz tavan varken bulunduğum yerde hafif doğrularak kadrajımı genişlettim. Kocaman salonda gri ve beyaz renkler hakimdi. Üzerinde yattığım şey bir kanepeydi ve aynısından bir de karşıda bulunuyordu. Ortadaki cam sehpada sürahi ve bardağı gördüğüm an sanki aradığım şeyi bulmuş gibi hissetmiş ve ne kadar susadığımı anlamıştım.

Sorun şu ki kolumu kaldırıp da bardağa uzanacak dermanı kendimde bulamıyordum. Kafamı tekrar arkaya doğru bırakırken bilincimi kaybetmeden önce yaşanan şeyler bir bir aklıma doldu. Aman Allah'ım. Bunların hepsinin bir kabus olmasını istesem çok mu ütopik olurdu?

Salonda tek olduğumun farkına iyice vardığım anda yaklaşan sesleri duydum. Biraz sonra o gelmişti. Ali Ender buradaydı ve bu detay, yaşanan her şeyin gayet gerçek olduğunu gözüme sokar gibi acımasızdı.

Adım adım yanıma gelip tam önümde durdu. Fakat konuşmadı. Ağzını bile açmadı yalnızca baktı. Gözlerimin ta içine bakmasıyla sanki gözlerime doğrudan bir ışık tutulmuş gibi kıstım onları. Birkaç saniye sonra da bakışlarımı kaçırdım. Madem o konuşmayacaktı ben sormalıydım aklımdakileri, "Neredeyim ben? Burası neresi, neden evimde değilim?"

Annem? Annem çıldırmıştır bana ulaşamayınca.

"Benim evimdesin." Kısacık cevabının ardından yine sorularımı sıraladım,

"Telefonum nerede? Annemi aramam lazım. Ya da direkt eve de gidebilirim." Sanki olanlar hiç yaşanmamış gibi davranıyordum. Onu mu yoksa kendimi mi kandırıyordum emin değildim. Gitmeden önce teşekkür etmeli miydim? Sonuçta beni evine getirmişti ve kendimi daha iyi hissediyordum. Teşekkür etmeden, hiçbir şey söylemeden gitmem kaba olacak bile olsa ne söyleyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ayrıca teşekkür etsem olanlar hakkında da konuşmak zorunda kalacaktım oysa bu şu an istediğim son şeydi. Şu an tek istediğim güvenli evime gitmek ve yatağıma girip yorganı kafama kadar çekmekti.

Söylediklerime hala bir cevap vermemişti. Üstüme örtülen örtüyü yeni fark ederek onu bir kenara çektim. Ayağa kalktım, bir an gözlerim karardı ama dengemi sağlayıp, gitmeden önce en azından bir iyi geceler demek için cesaretimi toplamaya çalışırken konuştu Ali Ender, "Gidiyorsun demek?"

"Evet," dedim, "İyi gece-"

"Ne saçmalıyorsun lan?" Bir anda kulağımın dibinde bağırmasıyla yerimde sıçradım.

"Ne halt yemeye geldin o mekana? Koca İstanbul'da gidecek başka yer kalmadı mı da burnumun dibinde bittin? Hadi geldin niye üstüne vazife olmayan yerlere burnunu sokuyorsun? Ben olmasam beynini dağıtmışlardı farkında mısın sen? Yoksa algılama problemin falan mı var?"

Yüzüme doğru bağırarak konuşurken gözlerimin ne ara dolduğunu anlamamıştım. Saçma sapan işlere karışmış bu adam ne hakla bana hesap soruyordu?

"Sana ne benden? Hem senden beni kurtarmanı isteyen oldu mu ki? Ben başımın çaresi-"

"Sen ne! Sen başının çaresine mi bakıyordun yoksa? Nasıl bakıyordun başının çaresine anlatsana bir bana? O küçük beynine kurşun yiyerek mi bakıyordun başının çaresine?" Delicesine bağırırken boynundaki ince mavi damarlar fırlayarak atıyordular. Tüm ev onun sesiyle inlerken, ben de ona bir şeyler söylemek istiyordum. Kendi karıştığı iğrenç işlere rağmen suçlu benmişim gibi davranmasının ne kadar saçma olduğunu söylemek istiyor ama ağzımı açamıyordum.

"Konuşsana! Hadi cevap ver bana. O Allah'ın cezası yerde ne işin vardı, derdin neydi anlatsana."

"Ben sadece oradan geçiyordum, lavaboyu arıyordum yemin ederim." Titreyen sesimle konuşurken ona, kendi sesini duyup da olduğum yerde çakılı kaldığımı itiraf edememiştim.

KAİROS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin