16.Bölüm: ATEŞKES

1.7K 86 14
                                    

Hayatımdaki ilk maç izleme deneyimim oldukça sıkıcı geçiyordu. Eğer Meltem benim için her şeyi açıklamasaydı çok daha sıkıcı geçebilirdi.

Bilmediğim terimler kullanıyordu ve dediklerini anlayabilmek için fazladan bir beyin gücü sarf ediyordum. Penaltı ne demekti? Faul? Taç? Aut?

Ben de Meltem'e bu dediklerinden bir şey anlamadığımı, gol atıldığında bana haber vermesini söylemiştim. Tabii ki futbola dair bildiğim tek terim gol değildi, pası da unutmamak gerekti.

Geniş sahada kaçırmadan takip edebildiğim tek kişi Ali Ender'di. Sonuçta hepsine birden odaklanamazdım. Bazen kim hangi takımda karıştırsam da sanırım Ali Ender'in takımında Mete, Tuna, Utku, Oğuz ve Ahmet vardı. Geri kalanlar da Yavuz'un takımındaydı.

Ali Ender ondan beklemediğim bir şekilde aşırı atikti. Topun peşini bırakmıyordu resmen. Karşı takımda olsaydım ona gıcık olabilirdim.

"Kaç dakika oldu?" diye sordum Meltem'e.

Güldü. "Yirmi dakika oldu henüz."

"Aa," diye şaşırdım. "bayağı oynadılar aslında."

O kadar sıkıcıydı ki zaman geçmek bilmiyordu. Meltem de beni pek sarmadığını anlamış olmalıydı. Gerçi nasıl anlamasın.

"Ee," diye yüzüme baktı. "nasıl gidiyor hayat?"

Omuz silktim. "Sınavlarım başlayacak, derslerle geçiyor günlerim genel olarak." Yalan sayılmazdı.

"Yorucu olmalı. Kolay gelsin valla. Ama üniversite hayatının en güzel dönemlerinden olacak muhtemelen. Tadını çıkarmaya bak." derken sesi hasretle çıkıyordu.

"Üniversite günlerin çok eskide kalmış gibi konuştun." deyip gülümsedim.

"Yani," dedi son harfi uzatarak. "Üç yıl oldu mezun olalı aslında ama bana uzun geliyor."

"Sen ne okumuştun ki?"

"Hemşirelik." diye yanıtlayınca şaşırdım.

"Peki yapıyor musun mesleğini?" diye sordum bu kez.

Başını sağa sola salladı. "Şu an hayır. İleride belki tekrar düşünebilirim. Biraz daha nişanlı kalmaya devam edersek artık sıkılıp bir şeye sarmam gerekecek." dedi yüzüklerinin takılı olduğu elini havaya kaldırarak. Tıpkı benimki gibi ince bir alyansı vardı, ek olarak da tektaşı. Tektaşı çok zarif duruyordu, klasik olanlardan değil de damla şeklindeydi.

"Özel değilse eğer evlenmek için beklediğiniz bir şey mi var?" Sorum biraz özel alana girdiği için tereddüt ederek sormuştum ama merak da ediyordum.

"Özel değil aslında, sadece biraz karışık ve uzun bir mesele. Daha çok vaktimizin olduğu bir gün tüm detaylarıyla anlatırım."

Anladığımı belli ederek başımı salladım.

"Evliliğe alışma işi nasıl gidiyor?" deyip kocaman gülümsedi. Bir yandan da gözleri sahadaki oyunu takip ediyordu.

Alışma? Biraz manidar olmuştu benim için.

"Eh işte." deyip başımı eğdim.

"Aa hissetti seninki. Kaleye uçuyor." derken tüm dikkatini sahaya vermişti. Ben de onun gibi baktığımda önce onu aradım. Sonunda bulduğumdaysa ayağı çoktan topa vurmak için havaya kalkmıştı.

Top büyük bir süratle ağlarla buluştu. Ve gol. İlk golü Ali Ender atmıştı. Hemen arkasındaki Mete sevinçle üstüne atladığında diğerleri de gelmiş, ilk golün mutluluğunu yaşıyorlardı. Yüzünü bana taraf döndüğünde, aramızdaki uzak mesafeye rağmen gözleri gözlerimi seçti. Koşturmaktan kan ter içinde kalmıştı. Açık kahve gözlerinin parladığını buradan bile görebiliyordum. Sanırım bu hayatta onu bile heyecanlandıran şeyler vardı. Sonra çok hafifçe gülümsedi. Bana. Bana mı gerçekten?

KAİROS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin