1.Bölüm: AİLEDEN

5.8K 149 17
                                    


Bahçedeki tüm nergislere azar azar, incitmekten korkarak özenle su döktüm. Bembeyaz yaprakları genç bir kızın gelinliği gibi kabarmış, ortalarında sarı mı sarı bir güneş açmıştı. Tüm çiçeklerle ilgilenmeyi sevsem de nergislerim başkaydı. Baharın gelmesiyle bu çiçekler gibi benim de ruhum kabarmıştı. Taze hava, hem ciğerlerime dolup bana yaşam enerjisi veriyor hem de sanki dünyaya başka bir gözden bakmamı sağlıyordu. Havaların ruh halim üzerinde oldukça kuvvetli bir etkisi vardı. Hava güzelse iyi hisseder, kötüyse hiçbir şey yapasım gelmezdi.

Benim için güzel havanın tanımıysa kesinlikle klasik bir bahar şenliğiydi. Ne tenimi üşütecek kadar soğuk ne de sıcaktan bunaltacak kadar nemli. Her yerde rengarenk açacak çiçekler sokakların süsü olurdu. Güzel mi güzel kokuları da etrafı sarmalar, içimize bir coşku bahşederdi.

O sırada zihnimdeki 'güzel hava nedir' adlı düşünceler silsilesi ablamın seslenmesiyle bir toz bulutu gibi dağıldı. "Yasemin! Ne yapıyorsun orada?"

"Çiçekleri suluyordum. Bir şey mi oldu?"

Ablam İrem ailemizin ilk göz ağrısı ile ilişkimizden bahsetmem gerekirse öyle çok candan bir bağla bağlı değildik birbirimize. Erkek kardeşim Emir ile olan ilişkimizle uzaktan yakından alakası yoktu ablamla olan hallerimiz. Aramızda ikimizin de dile getirmediği soğuk bir kavga vardı sanki. Benim içimden ve dahi söyleyemediğim bir paylaşmazlık.

"Geçen senin aldığın mavi fular vardı ya hani, nerede o?"

Ne yapacaktı ki fularımı? "Odamda, takılarımın olduğu çekmecede, niye sordun?"

Kahve gözlerini gelen güneşle birlikte iyice kısmış bana bakıyordu, "Bugün onu ben takmalıyım."

Yine niçin olduğunu soracakken son anda kendimi tuttum, İrem hanım neyi istemişti de olmamıştı bu zamana kadar? Kendisinin de bir sürü kıyafeti, takısı, incisi boncuğu varken ısrarla benimkilere gözünü dikerdi bazen. Alışıktım bu istemelerine. "Peki." dedim sadece.

Bir sağ ol bile demeden uzun kahve saçlarını savurduğu gibi gitti. Ben de ardından tüm çiçekleri iyice sulayıp doyurduktan sonra hemen odama gidip hazırlanmaya başladım, sabahın daha erken saatleriydi ama benim öğlen bir dersim vardı. Okulum eve çok uzak olmasa da bugün yürüyerek gideceğim için erkenden hazırlanmam gerekliydi. Hemen hızlıca bir duş alıp klasik bir jean üstüne de beyaz bir bluz giydim. Altına da kırmızı konverslerimi geçirdim mi hazırdım işte. Saçlarımı sadece hafif kurulayıp salık bırakmıştım. Bembeyaz tenim hiçbir şey sürmediğimden mütevellit hastalıklı gibi dursa da içimden gelmemişti makyaj yapmak.

Aşağı indiğimde ailem tam takım kahvaltı masasında hazır bulunuyordu. Ben de İrem'in yanındaki yerimi alıp tabağıma hemen bir şeyler doldururken annem konuştu, "Çocuklar, bugün akşam yemeğinde mutlaka evde olun olur mu?"

İrem hemen atlamadığına göre annemin isteğinin nedenini biliyor olmalıydı. Ben tam neden olduğunu soracakken henüz lise son sınıfa giden erkek kardeşim sordu, "O nedenmiş sultanım?"

"Fatih amcanlar gelecek bu akşam yemeğe. Onları hep birlikte karşılayalım."

Kalbimde bir gümbürtünün koptuğunu hissettim. O gelecekti. Aylar sonra ilk kez görecektim onu. İçimdeki ses güldü bana bir anda. Bu alayının sebebini hemen anladım, koskoca Ali Ender Giray ailesiyle misafir oturmasına gelecek değildi ya.

Giray'lar, bu ülkenin en zengin ve saygın sülalesi, bizim de aile dostumuzdu. Kendimi bildim bileli tanırdım onları, dostlukları epey eskiye dayanıyordu. Fatih Giray, babamın dostu ve askerlik arkadaşıydı.

KAİROS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin