2.BÖLÜM; "İNATÇI"

239 16 99
                                    

Oy vermeyi ve yorum atmayı unutmayın, bunlar gerçekten beni aşırı motive eden iki etken... İyi okumalar ❤︎

Bugün 2 Eylül.

Doğum günümün bitmesine belki birkaç dakikadan az bir zaman var ve ben burada dikilmeye devam ediyorum.

Karşımda muhtemelen bir katil, ayrıca hayatımı mahvetmekle tehdit eden bir adam var. Kahve gözleri gözlerimi delip geçecek gibi dikkatli, her an bir hamlede bulunacakmışım gibi tedbirli bakıyordu fakat gözlerinin aksine bedeni oldukça rahattı.

O benden uzaklaşmadıkça uzaklaşmıyordum ve o da uzaklaşmamakta ısrarcı gibiydi. İşaret parmağımla kaslı göğsüne baskı uyguladım. "Çekil artık dibimden." dedim. Ensem, başımı kaldırmaktan ağrımaya başlamıştı.

"Sen unutturmasan da," deyip bir adım geri gitti. Başımı benden biraz uzaklaşmasıyla hafifçe eğmiş, ensemin azıcık bile olsa rahatlamasını sağlamıştım. "Ben zaten unutmam senin adını."

Kollarımı göğsümde kavuşturduğumda ne kadar üşüdüğümü bir kez daha anladım. Soğuk hâlâ bedenime çarpıyordu ve burada kalırsam kısa bir süre içinde hasta bile olabilirdim. "İster sen unut, ister ben hatırlatayım..." Çenemi dikleştirdim. "Adımı ne olursa olsun unutamayacaksın, bu da benden sana bir söz olsun."

Bana kısa bir bakış atıp küçümser gibi güldü ve arabasının kapısını açtı. "Bunun için sabırsızım, Devrim Soykıran."

O arabasına binerken gözlerimi tekrardan yıkılan inşaata diktim. Tekrar ürperdim ve tekrar orası gibi yıkıldım ama bu asla dışıma yansımadı.

Geçmişim ne olursa olsun peşimi bırakmayacaktı, bu gece bunu anlamıştım.

Benim binmediğimi gören Kaner Kuzgun, kapattığı kapısının camını açarak bana seslendi. "Arabaya bin, Devrim. Arabaya binmekten korkuyor olamazsın?"

"Saçmalama istersen," dedim hızla. "Senin arabana binecek değilim." Geldiğimiz yolu hatırlamaya çalışarak yanıma döndüm ve etrafıma bakındım. En azından dümdüz ilerlersem bir yol bulabilirdim.

"O hâlde korkuyorsun?" dedi arabasıyla geri geri gelirken. Ona göz devirdim ve kollarım bedenime sarılı bir şekilde ilermeye devam ettim. Ona cevap vermeyişim, oltaya düşmeyişimdendi. Beni gaza getirmeye çalışıyordu. Korkmuyorum ve bak, o yüzden arabana biniyorum dememi bekliyordu ama yine de binmeyecektim. "Ayağında ayakkabı bile yok, nereye kadar böyle yürümeyi planlıyorsun?"

"Gidebildiğim kadar," Ona bakmadan kaşlarımı kaldırdım. "Hem ne malûm senin beni yolda giderken öldürmeyeceğin? Sana zerre güvenmiyorum."

Ama dediği doğruydu. Ayaklarıma taşlar battıkça canım yanıyordu ve daha ne kadar ilerlerim, bilmiyordum.

"İnatçı," dediğini duydum. Tekerlekler dönerken çıkarttığı toz burnuma kadar geldi, burnumu kırıştırdım. Arabayı yola doğru çevirdiğinde durdurmuştu ve ben bunun anlamını biliyordum.

Aniden koşmaya başladığımda, onun da hemen arabadan indiğini ve peşimden hızla geldiğini duyuyordum. Koşmuyordu ama peşimdeydi.

"Binmeyeceğim dedim sana!" diye bağırdım koşmaya devam ederken. Bir süre koştuktan sonra adım seslerinin kesildiğini fark ederek, bir yandan soluklanırken arkama döndüm fakat yoktu. Zaten yürüyordu, ben koşarken bana yetişmesi saçma olurdu.

Onun yanımda olmayışını fırsat bilerek elimi göğsüme bastırdım ve derin derin soluklandım. Yutkunup başımı gökyüzüne çevirdim.

GECENİN KOYNUNDAKİ KÖTÜLÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin