6.BÖLÜM; "TEHLİKE"

133 14 45
                                    

Bazen korkuyordum. Gerçekleri duydukça kulaklarımı tıkamak istiyordum. Bir çocuk gibi korktuğumda dolaba saklanmak istiyordum ama bunun için çok büyümüştüm. Ben yirmi iki yaşındaydım artık. Ne on beş yaşındaki ne de on sekiz yaşındaki o kızdım artık. Büyümüştüm. Bir yaş, iki yaş, beş yaş veya on yaş; fark etmezdi. Ben artık büyümüştüm, büyümek zorunda kalmıştım.

Kaner'le gözlerimiz çakıştığında Vedat Yaşar'ın hafif pürüzlü sesi kulaklarımda çınlıyordu. Devrim Soykıran... Numaramı kaydet, Vedat Yaşar.

"Vedat Yaşar," diye fısıldayışım sertti. Korkmuştum belki de ama daha çok nefret vardı içimde. Merve'ye sevgilisinin iyi bir adam olduğunu söylemeyi geciktirişim beni daha da öfkelendiriyordu. O çocuğun ölümünün sebebinin şu an hatta olması beni daha da öfkelendiriyordu. Telefonu hoparlöre aldım.

"Devrim Soykıran, şaşkınlığın elle tutulur şekle geldiğine göre keyfim de yerine gelmeye başlamış olmalı." Keyfinden bahsederken bambaşka birinden bahseder gibi konuşması daha da sinirimi bozmuştu. Bazı insanlar nefes bile alsa sinir olabiliyordum ve Vedat Yaşar listenin kesinlikle başlarındaydı.

"İnkâr etmiyorum, şaşırdım." Kaner bana dikkatle bakıyordu. Konuşmuyordu, konuşmamı bekliyordu. "Neden yanıma gelmediğini merak ettim. Köpeklerini elinden aldık diye bize kızgın olabilir misin?"

Vedat bir süre sessiz kaldı. Korumalarından bahsettiğimi çok iyi biliyordu. "Evet, çok kızgınım." diye itiraf etti. "Ama bedelini aklıma getirdikçe kızgınlığım silinip yerine keyfin geçmesine izin veriyor."

"Bedeli?"

"Henüz gerçekleşmedi ama yakındır. Tetikte ol, Devrim."

Kaner araya girdi. "Seni kızın isteğiyle serbest bıraktım, Vedat." Bana bakmadan telefona bakarak sözlerine devam ederken bakışlarım üzerindeydi. "Kendi isteğimle geri alırım. Masa için zarf gönderirsem olacakları tahmin edebiliyor musun?"

Söylediklerinden bir şey anlamıyordum. Masa nerken neyden bahsediyordu? Toplandıkları yer olabilirdi.

"Bazen değer, Kaner. Bazen gerçekten değer." Vedat Yaşar'ın keskinleştirdiği cümleleri zihnimde dönüp durmaya başlamıştı. Bazen değer. Ölmek mi? İşkence çekmek mi? Değer miydi gerçekten?

Bana zarar vermek istiyordu. Mantıklı bir şekilde düşünürsek, korumalarını öldüren kişi Kaner'di. Olay neden bana dönmüştü anlayamamıştım.

Kaner, "O kadar zaman kalmayabilir, Vedat. Tetikte ol." deyip telefonu kapattığında ona bakakalmıştım elimde telefonumla. Kaner ona olan bakışlarımı fark edince, "Korkuyor musun?" diye sordu.

"Sen olsan ne yapardın?" dedim. "Vedat'ın yerinde olsaydın, o zaman ne yapardın bana?"

"Vedat Yaşar'ın zihninde değilim, Devrim." dedi sert bir sesle. "Sen bizi her ne kadar aynı kefeye koysanda, aynı değiliz. İlla cevap mı bekliyorsun? Seni öldürür. Gözünü bile kırpmaz." Kaner acımasız bir adamdı. Her konuştuğunda bunu bana hissettirmesine gerek yoktu.

Kaşlarımı çattım. "Sağ ol, bayağı yardımcı oldun." diye hayıflanırken tek kaşını kaldırmış, bana dik dik bakmaya başlamıştı.

"Bizim gibi adamların sana teselli vereceğini düşünmüyordun herhâlde?"

"Asla," dedim telefonumu cebime koyarken. "Öyle düşünmüyorum, düşünmek aptallık olur."

Teselli istememiştim ondan. Böyle tepki vermesi ona söylediğim ağır sözlerdendi belki ama gerçekten öyle düşünmemiştim. Sadece... Bilmiyordum. Söylememem gerekirdi. En azından öyle düşünmüyorken öyle söylememem gerekirdi. Şimdi ya Kaner ben aslında öyle demek istemedim, pat diye ağzımdan çıkıverdi diyemezdim ya.

GECENİN KOYNUNDAKİ KÖTÜLÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin