19.BÖLÜM; "YAŞANAN KÂBUS"

47 5 23
                                    

Korku denen lanet duygu bir insanı savunmasız bırakan en güçlü duyguydu. Aklın giderdi, düşünemezdin. Titrerdin, terlerdin, üşürdün ve asla ısınamazdın. Tüylerin diken diken olurdu, yüzüne oturan basıncı keskince hissederdin. Korkuyu hissedersen, her duyguyu hissederdin.

Korkunun tohumları bedenime üşüşürken, ruhum soğukta kalmış gibi tir tir titriyordu. Sakin kalmaya, düşünmeye çalıştıkça aklımı daha da kaybediyordum sanki. Parmaklarımın arasındaki direksiyon sanki ellerimden kayıp gidiyordu fakat ben sıkıca tuttuğuma emindim. Gözüm bir şahin gibi uzağı tararken, evin yolu çoktan geride kalmıştı.

Buradaydık.

İşte şimdi dışarıdaki korumalar da buradaydı ve arabaları görünce anladım ki, Vedat doğruyu söylüyordu ve kahretsin ki uydurmasını her şeyden daha çok isterdim.

El frenini kaldırıp kemerimi çıkardığım gibi kendimi dışarıda bulmuştum. Hızlı ve kendinden emin adımlarım o küçük eve giderken gözüme doluşan görüntülere engel olamadım.

Yeşil gözlü çocuk. Merve'nin sevgilisi. Kızın gerçek yüzünü bile göremeden intihar etmişti, hiçbir şey onun suçu bile değildi. Kafasına sıkmıştı ve o görüntü hafızamdan silinmiyordu.

Dışarıdaki adamlar beni görünce evin önüne siper oldular. Onlara doğru dimdik omuzlarımla yürürken korktuğum tek şey, Serhat'ın ölümünün sebebinin abim ya da Kaner olmasıydı. Yapamazlardı, kendilerini bile bile ateşe atamazlardı.

"Ne bu?" dedim evin önüne geldiğimde. Korumalardan biri tam kapının önünde duruyordu. "Beni eve almıyor musunuz yoksa?"

"Devrim Hanım," dediğinde tek kaşımı kaldırıp başımı salladım. "Kaner Bey kesin emir verdi. Eve kimse giremez."

Alayla gülmek istedim ama kaskatı duran suratım buna engel oldu. "Beni o listeden eksilt. Girmek istiyorum ve çekilmenizi rica ediyorum."

"Devrim Hanım lütfen zorluk çıkar-"

"Çekilin!" diye bağırmamla beraber içeriden bir ses duydum. "Bırakın gelsin." dedi, Kaner. Korumalar önümden çekilirken burnumdan soluyordum. İçeriye girdim, ilerledim ve sesin geldiği kapıdan içeriye girdim.

Kaner ellerini pantolonunun cebine koymuş bir vaziyette bana dönüktü. Bakışları yorgundu, bıkkındı. Burada olmamı bekliyor gibiydi ama bunun olmasını istemediğini belli ediyordu.

"Nerede o?" dedim abime bakarken. Kaşları çatılmıştı, o beni burada beklemiyordu.

"Kim?"

"Abi bana oyun oynama, Serhat nerede?"

Abim bana tuhaf tuhaf baktı. "Serhat mı?" Kaner'e döndü. "Serhat burada mıydı?"

"Hayır ama anlaşılan küçük kız kardeşin böyle karar vermiş." Tek kaşını kaldırdı. "Neden?"

Küçük kız kardeşin mi?

Benimle az kalsın öpüşecekti, şimdi de küçük kız kardeş mi olmuştuk yani?

"Serhat burada yok yani?" diye sorduğumda abim gayet normal bir şekilde omuz silkti. "Ozan nerede?"

Kaner sıkılmış bir sesle, "Ozan'ın bakıcısı mıyız biz, Devrim? Soruların bittiyse abinle bir konuşma içerisindeyiz, evine geri dön." dediğinde nedensizce kalbimin binbir parçaya ayrıldığını hissettim. Bu aptal konuşmayı yapmak zorunda değildi, kibar olabilirdi ama o kaba olmayı seçmişti. Hem de abimin yanında.

GECENİN KOYNUNDAKİ KÖTÜLÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin