17.BÖLÜM; "TEHDİT"

64 7 20
                                    

Bir kuş. Zihnimde parçalanan kanatları var, nefesi boğazıma tıkanmış. Parmak uçlarıma dolanan bir hissi pençesi altına almış, kanatlarını istiyor. Veremem. Ben birleştiremem kanatlarını, yarasının merhemi değilim ben.

Gözlerim Kaner'in konuştuğu korumalara dikili dururken, sağ elimde bana verdiği telefonu tutuyordum. Yeni bir telefondu, yeni hat ve belki de yeni başlangıç. Her yeni olayı yeni bir başlangıca bağlardım, bu benim geçmişte kalmak istemeyeşimdendi.

Geçmiş acıtırdı çünkü, kanatırdı. Bir kuşun parçalanan kanatları gibi ağrıtırdı göğsünün altındaki yarayı.

Derince iç çektiğimde Kaner elini apartmanın yakınlarına diktiği korumalardan birinin omzuna koymuş, iki kere hafifçe vurarak ondan uzaklaşmıştı arabasına giderken. Kollarımı göğsümde kavuşturup gözlerimi bir an olsun Kaner'den ayırmıyordum. Arabasına binmeden hemen önce durdu, kapıyı açmadan başını kaldırdı ve beni gördü. Pencereden ona bakışıma baktı, başını hafifçe eğerek selam verdi ve sonra önüne dönerek arabasına bindi.

"Beş dakika oldu çıkalı, hemen özledin mi?" diye sordu Burçak, sesi cilveliydi. Yavaşça ona döndüm, sırtımı büyük cama yasladım ve gözlerimi yumdum.

"Sorma," dedim alayla. Sırıtmıyor, gülmüyor veya mimik oynamıyordu yüzümde ama yine de sesim alaylıydı.

"Sorun ne, diye sormak isterdim ama sorunlar silsilesi gözümün önünde şöyle bir geçti ve sormaktan vazgeçtim." dediğinde gözlerimi araladım ve kapıya doğru ruhsuzca yürüdüm.

Sorun her şeydi. Sorun Vedat'tı, sorun Serhat'tı, sorun abimdi. Sorun benim bu belaya nasıl battığımdı. Sorun Kaner'di ve ben bu sorunları nasıl aşabileceğim hakkında ufacık bir fikre bile sahip değildim.

Odama geçtim, üzerimi değiştirip yatağa yattım ve gözlerimi kapattığım anda korkularım bir bir gözümün önüne geldi.

Bunda sorun yoktu. Bu devamlı olan bir şeydi, alışkanlık hâline getirmek zorunda kalmıştım. Şimdi uykuya dalacak ve sorunlarımın ağırlığı yüzünden kâbuslarla dolu bir gece geçirecektim.

Biliyordum çünkü daha öncesinde defalarca kez aynı durumu yaşamıştım.

Kasım'ın ortalarına yaklaşmıştık ve hava hâlâ soğukla sıcak arasında gidip geliyordu. Üzerime lila triko kazağımı giymiş, altına da siyah kargo pantolonumu geçirmiştim. Kazak belimi hafifçe açıkta bıraksa da pantolon sayesinde belim gözükmüyordu. Yalnızca çok hareket edince biraz açılıyordu. Üzerime siyah ceketimi alıp, saçlarımı düzleştirdim ve omuzlarımdan dökülmesine izin verdim.

Çantamı alıp evden çıktım ve ayakkabılarımı giyip asansörün düğmesine bastım.

Asansöre binip aşağıya indim, apartmandan çıktım ve o an gördüğüm arabayla beraber kaşlarımı çattım çünkü bu arabanın sahibi Kaner'di. Arabaya doğru yürürken Kaner camı indirdi ve bana baktı. "Seni ben götüreceğim." derken kaşlarım kalkmıştı.

"O niye?"

"Bin arabaya, anlatırım." Nefesimi verip arabasına bindiğimde ağzımın içinden, "Arabama binmeye binmeye sürmeyi unutacağım." dedim.

Güldü. "İstersen sen sürebilirsin bunu."

Başımı iki yana salladım. "Neden beni sen götürüyorsun?" diye sordum ona bakarak. "Abimle buluşacaktım zaten."

GECENİN KOYNUNDAKİ KÖTÜLÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin