「𝐓𝐖𝐄𝐍𝐓𝐘-𝐎𝐍𝐄: dream and reality」

586 63 10
                                    


oy sınırı: 30



Giselle Byrnes'ın bakış açısından

Tek bir noktaya odaklanmış olanları düşünüyordum. Her zaman Christian'da tuhaf şeyler sezmiştim, ama bilirsiniz dolandırıcı üvey baba gibi şeylerdi. Kafamda bu düşünceler dolanıyorken Giselle Byrnes olduğumu unutmuştum. Annem ise büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Gerçekler aniden yüzüne çarpmıştı. Benden defalarca kez özür dilemişti, ben ise onu susturmuştum. Tek bir özürle geçecek şeyler değildi. 'Aşk' uğruna güçlerimi çalmak, bana zarar vermek isteyen bir adamın yanında yaşamıştım kaç ay. Üstelik görmediğim zorbalık kalmamıştı. En kötüsü ise annemin de bu zorbalıklara katılması olmuştu, diğerleri umrumda değildi. Benim canımı acıtan hayatım boyunca değer verdiğim tek kişinin bana bunları reva görmesiydi.

"Sence anlamış mıdır?" annemin sesi çatallı çıktı. Bu durumda bile babamın ne anlayıp anlamadığını düşünüyordu.. Her neyse en azından eskisi gibi gerçekleri gören ve pişman bir Alessia'ydı. Yine de ona göz devirmeden edemedim. Tam o anda içeri Tony girdi. Yanıma oturdu. Kimse konuşmaya cesaret edemiyordu. En sonunda annem kalktı ve babamın eline bir mektup tutuşturdu. Ağzından çıkabilen tek şey ise "Özür dilerim..." olabildi.

Kapı sakince tıklatıldı ve açıldı. Annem direkt dışarı koştu. Gelen babamın şirketindeki mavi gözlü adamdı. Aslında bir büyücü olduğunu söylemiş miydim.

"Giselle ile yalnız konuşabilir miyiz?" Stark'a dikti maviş gözlerini.

"Tabiki, Stephen. Sizi aşağıda bekliyoruz." bana güven verici bakışlar vererek ayrıldı. Kapı kapandı. Şimdi bir büyücü ile yalnız kalmıştım, gerçi ben de cadı sayılıyordum da neyse.

"Direkt konuya giriyorum, Ms Byrnes. Güçleriniz veya çipiniz, her neyse onları yok etmeliyiz. Düşmanın hedefi bu, ki çok da haklı. 16 yaşındaki bir çocuğun elindeki oyuncağa saldırmak kolaydır. En başından bu işe kalkışmamalıydınız. Dersleriniz ileri düzeyde iyi, herkes farkında. Oldukça başarılısınız, ama ders çalışmak dahilik değildir. İnanın böylesi daha iyi olacak."

İşte yeni bir üvey baba nefreti doğuyordu. Kimse Giselle Byrnes'ı dahiliğinden vuramazdı. Bulunduğum kuledeki bir çok kişiden zekiydim. Damarımda Stark kanı akıyor benim.

"Hah!" histerik bir kahkaha çıkıverdi ağzımdan "Babamın tatlı sevgilisine bak sen! Ondan nasihat alacağımı düşünüyor.. Mr Strange bana bulaşmak istemezsiniz. Laflarınızda küçücük bir doğru bile yok. Anlaşılan o kazada sadece ellerinizi kaybetmemişsiniz. İzninizle!" hızla yanından geçerek çıktım. Aşağıya indiğimde herkesin yüzü beş karıştı. Savaştan yeni gelmişlerdi ve az sonraki savaşı bekliyorlardı.

Strange her şeyi Tony'ye yetiştirdiği için şimdilik Clint ile beraber oklarımla devam edecektim. Güçlerim ise hala bendeydi ve vermeye niyetim yoktu. Annem bile savaşa katılıyordu. Şaşırtıcı, özürünü savaşarak mı dilemeye çalışıyordu veya pişmanlığını mı dile getiriyordu. Fark etmez, bu iyi bir gelişmeydi. Ona sonsuza kadar kızgın kalmayacaktım elbette, o benim için çok önemliydi. Sonunda eskisi gibi olabileceğimiz için mutluydum. Bütün bu savaşın içinde tek düşündüğüm eski hayatımız ve onu yeniden kazandığımdı. Dışarı çıktığımızda ölü sessizliği vardı. İnsanlar kıyametin onları yok etmesi için bekliyordu, hem de hepsi. Yenilmezler dışında.. Artık bir Yenilmezdim. Oldukça havalı, yani oldukça. Tabiki bunu Befana olarak yapmak isterdim, bu şeref ona ait olmalıydı. Yine de okçu Giselle Byrnes'da kötü değildi, ne de olsa aynı kişiydik.

Sessizlik giderek daha huzursuz ediyordu içimi. Yenilmez olmak yenilmez olduğum anlamına gelmiyordu. Ve bu oldukça korktucuydu. Bütün oklar bana dönmüştü. Küçük ergen Stark'a. Peki ya neden dersiniz? Cevabını ben verebilirim. Basitçe. Yenilmez olmadığım için.

Herkes yerlerini almıştı. Okçular, o kişiler ben ve Clint oluyoruz, yerlerini uzak ve gizli tuttular. Diğerleri ortada bir daire yapmış düşmanları bekliyorlardı. Ve beklenilen an geldiğinde tamamen kusmak istedim. Daha önce bir çok kötüyü durdurmuştum, ama bu farklıydı. Bu gerçek bir savaştı. Belki de sanıldığı kadar cesur değilimdir, ha? Bu his diğerlerinde de var mıydı. Hiç sanmıyorum.

"Giselle, çipi çıkartman gerek!" büyücü adam yanıma yaklaştı.

"Bunun bir seçenek olmadığını biliyorsun mistik adam!" savaşmaya devam ederek konuştum.

"Üzgünüm küçük hanım, ama ölmen de bir seçenek değil." oklarımı bir kenara attı ve elime bir bıçak tutuşturdu. "Yap şunu" yardım sesini duyar duymaz yanımdan ayrıldı.

Elimdeki bıçakla öylece yerimde kalmıştım. Tereddüt etmem gayet normal değil mi yani? Hayatımda sahip olduğum tek şeyi kaybedince yaşamanın ne anlamı kalır ki zaten? Peki ya bunca insan? Bu fedakarlığı yapmazsam Christian'dan ne farkım kalır ki? Söyleyeyim, hiç.

Tereddüt etmeden bıçağı bileğime sapladım. Oldukça acıyordu, ama yaşadığım onca şeyin yanında bir hiçti. Çipi sonunda elimde tutuyordum. Onu elimde tuttuğum ilk gün geldi aklıma. O saf duygular..

Savaşın ortasında saf duygularımı bir kenara bıraktım ve çipi vermek için büyücü adamın yanına koştum. O sırada beklenmedik ağır bir darbe aldım. İşte o an kafamda yankılandı "Büyük bir hata yaptın kızım!"

Yerde yatıyordum. Etrafa hayal meyal görüyordum, ama yine de Christian'ın elindeki çipi hemen fark etmiştim. Güç çoktan robotlara geçmişti.

Kalkmaya çalışsam bile olmadı. Kimse beni görmüyordu. Herkes aşırı gergindi, aşırı normal olarak. Robotlar güçlenmişti, çok güçlenmişti. Her şey daha da karmaşık olmaya devam ediyordu. Kafamdaki ses de aşırı yardımcı olmuyordu.

"Gücün kaynağı kesilirse güç de gider. Gücün kaynağı geri gelir, ama güç asla geri gelmez." yankılanıp duran ses sinirlerimi bozuyordu. Başımdan akan kan her dakika çoğalıyordu.

Ve bir anda kafama dank etti. Robotların durması için gücün kaynağı yok edilmeliydi. Gücün kaynağı ise çipti. Eğer büyücü adamın öğrettiği gibi gücü kendi içime çekip kendimi feda edersem her şey bitmiş olacaktı. Bunu yapmalıydım. Daha önceden durdurmadığım için bunu borçluydum.

Bir kaç denemden sonra ayağa kalktım. Savaş alanına doğru yaklaştım. Gücü kendime çekmeye çalışıyordum aynı zamanda.

"Vay vay, Giselle Byrnes! Ne büyük şeref! Ama üzgünüm gücü olmayanlar giremez." Christian zafer anını yüzüme vuruyordu.

"Başkasının gücünü çalan birisi için fazla egolusun."

"Sen de sıradan bir fani için fazla cesursun, küçük kız. Küçük zavallı Giselle, önce annesi gitti, şimdi ise güçleri. Babası zaten hiç olmadı. Yapayalnız."

"Yanılıyorsun!" annem ve babam aynı anda yanımıza geldiler. Onlara son kez baktım. Sarılmak istedim, fakat gitmemi zorlaştıracak tek bir eylemde bulunamazdım.

"Onlar haklı, yanılıyorsun." sesimi fısıltı gibi çıkmıştı, ama oldukça güçlüydü. İçimde bütün gücü hissettim. Yükseldim, gözlerimden parlak mor bir ışık çıktı. Gücüm etrafı sardı. Robotlar tek tek yok oldu. Ve sonra Christian kaldı. Son gücümle onu ve kendimi yok ettim. Canlı ruhumla son hissettiğim annemin çığlık ve göz yaşları oldu.

Ama bu beni üzmedi, çünkü biliyorum bu bir son değil başlangıçtı.

                               —————

Heyyy! Selamm selam
Bu bölüm çoğunuzun beklentisinin aksine çok değişikti farkındayım, hayal gibiydi ve oldukça kısaydı, ama zaten Giselle için yaşananlar tam olarak böyleydi hızlı, kısa ve hayal gibi. Ve ölmesini beklemediğinizi biliyorum, ama zaten ölmüş sayılmaz, diğer bölüme kadar sabredin.
Çok öpüldünüz muahhh
not: kontrol etmedim hata olabilir

LOST CONTROL ,   peter parkerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin