2.BÖLÜM 1. Part

964 38 3
                                    

Yılmıştım.
Yorulmuştum.
Bitmek bilmeyen bir savaşta çırpınıyor, var gücümle savaşıyordum. Üstelik kendim için değil, onlar için. Hayatının baharında olan ama camdan bir kafese hapsedilmiş o iki genç kız için mücadele ediyordum. Düşe kalka, kanaya kanaya, yaralana yaralana.

Etrafımdakiler gözlerine perde çekerken, duymaz, görmezken ben görmeleri için mücadele etmiş ama sonuç görememiştim. Artık görmeleri için değil, yolumdan çekilmeleri içi çabalıyordum.

Coğrafyanın kaderi onların yazgısı olmasın istiyordum.

On yedi yaşında girdiğim konakta onlar benim gibi can çekişmesin, hayatları parlak olsun istiyordum.

Çok mu şey istiyordum?

Karataş'ın inadı, karanlığı, bencilliği onları görmeseydi hayatları nasıl olurdu?

Belki lise masalarında oturup kalem tutacaklardı. Ama şimdi parmaklarında altın bir yüzükle bekliyorlardı.

Karşı çıkışları nafileydi.
Tıpkı benim gibi baş kaldırmak istiyorlar, kendilerini anlatmak ve karşılarında duran genç adamlar haykırıyorlardı.
'Ben seni sevmiyorum.' Diyorlardı.
Aldıkları cevapta bozuk plak gibi tekrar eden, buranın erkeklerinin tek lafıydı.
'Ben seviyorum, sende seveceksin.'

Bu kadar kolay olduğunu zannetmeleri ne acınası.
Oysa ben hep uyardım onları. Hala uyarıyorum.
Boşa kürek çekmek faydasız bu evde, bu şehirde.

Onların bencilliği sizin hayatınızı örtüyor, sadece kendi duygularını önemsiyorlar.

Geri kalan susup kenarda izliyor.

Bir yıldır uğraşıyordum bu evde. Kendimi korumak için. Ruhuma ve bedenime sahip çıkıyordum.

Yiğit kötü biri değildi. Ama iyi biri de olmadığı kesindi.

Bana yaptığı en büyük kötülük hayallerimi çalmakken en büyük ve tek iyiliği bedenime saygı duymasıydı.

O zamandan beri yalnızca yanında olmamı istemişti. Gözlerine bakmamı, onu sevmeye çalışmamı. Ama zordu. Onu sevmem, gözlerine aşkla bakmam çok zordu. Bunu kabullenmiyordu. Kabullenmedikçe hırçınlaşıyordu.

Kendimi korumam Çiçek'in bu evin kapısından gözü yaşlı, yalvaran gözlerler girmesi ile sekteye uğramıştı.
Bir Mart akşamı kapı alacaklı çalınmış ve evin ortanca oğlu kapıdan içeriye kolundan sürüklediği lise üniforması hala üzerinde olan on yedi yaşında bir kızla gelmişti.

Kız hıçkırıyor kolunu sıkıca tutan adamdan kurtulmak için çırpınıyordu.
Neriman Hanım kıza baktı.
Merdivenlerin sonunda duran ben ellerimi yumruk yapmıştım. Benim gibi savunmasız aynı kaderi yaşayan başka bir kurban daha karşımdaydı.
"Oğlum, ne yapıyorsun sen?! Bu kız kim?"
Efe gözlerini dikmiş annesine bakıyordu.
"Tanıştırayım ana, evin yeni gelin. Karım olacak."
Zehir zemberek sözler dudaklarından dökülmüş, Efe de ağabeyinin yolundan gitmişti.
Nasıl Yiğit benim hayatımı çaldıysa o da bu kızın hayallerini çalmıştı.

O gece kızı Efe'nin kolundan çektim aldım. Herkes bana odaklanmıştı. Herkese tek tek bakarken en son Yiğit'e sabitledim gözlerimi.
İkimizin arasındaki bakış sessizdi.  Yiğit'in Efe'ye attığı yarı sert bakışlar bana değince yumuşamıştı. Başka bir duygu daha vardı. Korku.
Gözlerimde okunan öfke onu korkutmuştu. Zar zor yanında kalan beni hepten kaybetme korkusu. Sesimi yükselttim. Sadece Yiğit'i odak aldım.
"Kardeşine söyle, bu kız evlenene kadar benim sorumluluğumda. Eğer ona bana yaptıklarınızı yaparsanız, andım olsun Yiğit benimle ilgili en ufak bir umudun varsa unut!"

Sözlerim karşımda duran  adam içim bıçak darbesi gibiydi. Gözlerimi ondan çekip arkamda titreyen kızı alıp yukarıya çıkardım. Odama götürdüm. Kapıyı kilitledim.
Benden korkan kız gözlerin ayırmıyordu. Sonra birden ellerimi tuttu.
"Yalvarırım beni evime gönderin. Ben evlenmek istemiyorum. Ben daha çocuğum."
Ellerimi tutan ellerin sıkıp onu yatağa oturttum.
"Sana zarar  vermelerine izin vermem. Korkma tamam mı?"
O gün ona kendi hikayemi anlattım. Aynı kaderi yaşadığımız hayatımı.
O gün atıldı kardeşlik bağları. Ben onu hiç olmayan kardeşim yaptım. O da beni hiç olmayan ablası.
O günden sonra canım pahasına herkesi karşıma aldım. Efe Çiçek'e uzaktan baktı. Aynı masada oturdu. Zar zor konuşabildi. Neriman Hanım olaya müdahale etmek istedi.
"Rahat bırak onları, kız belki sever."dedi.
Ama onu susturan kişi Yiğit'ti. Tıpkı Efe'yi Çiçek konusunda zapt ettiği gibi annesini de susturdu.
Anlaşmamıza uydu.
Ben o gün Çiçek için celladımla ilk anlaşmamı yapmıştım.
"Seni sevmeye çalışabilirim. Kalbimi sana karşı yumuşatmayı deneyebilirim. Ama iki şartım var: bana olan saygın devam edecek, bana dokunmayacaksın. İkincisi, Efe'yi Çiçek'ten uzak tutacaksın. En azından düğüne kadar."
Yiğit için bir umut doğmuştu. Onu sevmemi bekliyordu. Anlaşmayı gözü kapalı kabul etti. O bana verdiği sözü tuttu. Bende denedim. Ama yapamadım. Olmuyordu. Onu her sevmeye çalışmamda, kalbimi ona karşı minicik de olsa ısıtmaya çalışmamda o gün aklıma geliyordu. Ve ben hep soluğu tuvalette buluyordum.
İçimi dışarı çıkarıyordum.
Ve yanımda olan tek kişi Çiçek'te.
Ben nasıl onu korumaya çalışıyor, yalnız bırakmıyorsam oda aynısını benim için yapıyordu.

Çünkü tek ailesi bendim.

Aylar geçti. Başka bir geceydi. Saat dörde çeyrek var.
Kapı çaldı.
Yatağımdan kalktığımda odadaki koltukta uyuyan Yiğit çoktan ayaklanmış çıkmıştı.
Sabahlığımı geçirip dışarı çıktığımda yan odamda kalan Çiçek kilitlediği kapıyı açıp bana baktı. İkimizde telaş içindeydik . Bu saatte kim böyle kapıyı çalardı ki?

Ama tarihin tekerrür ettiğini hala daha öğrenememiştik.
Bu defa kapıda duran evin küçük oğluydu.
Fatih.
Tebessüm ederek ailesine bakıyordu. Bana değen gözleri tedirginlik yansıtıyordu.
Arkasında duran bedeni kollarından tutup narince içeriye soktu.
Ve evin son kurbanı, Eda bizimle böyle tanıştı.
Beklediğim bir şeydi aslında. Bu evin, bu semtin erkeklerinden beklediğim bir şeydi.
Ama beklemediğim tek şey kızın yaşıydı.
Bu kız on yedi bile değildi. Gözleri kıpkırmızısı ve suskunca iç çekiyordu. Omuzları sallanıyor kimseye bakmıyordu.
"Sen aklını mı kaçırdım?! Bu kız kaç yaşında senin haberin var mı?!"
Benim bağırışım hiç kimseyi etkilemedi. Ama cevapta veremediler. Çünkü en ufak bir söz ve lafta karşılarında bulacakları kişi ağabeyleriydi. Kırmızı çizgisi karısı olan ağabeyleri.
O gün Fatih beni şaşırtmıştı. Onun ağabeyleri gibi olmayacak kadar vicdanlı ve merhametli biri olduğunu bilirdim. Ama duygusal biri olduğunu unutmuştum.
Fatih sesini alçaltıp bana dedi ki:
"Yaşını bekleyene kadar burada kalır. Tıpkı Çiçek gibi."
O an anlamıştım nafile bir savaş verdiğimi. Ben Çiçek'i bu evlilikten kurtarmak için çabalarken bir kuşu da yuvama almam gerektiğini anlamıştım.
"Öyleyse sende Efe gibi sabır edersin."
Eda'yı Fatih kollarından hızla çekip yukarı çıkardım. Arkamdan gelen Çiçek ile beraber odasına çıkıp kapıyı kilitlemiştik. O gün sabaha kadar uyumadı.  Sayıkladı. Çiçek yanına yatıp ona sarılmıştı. Onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Bense ikinci kız kardeşimi izliyordum. Benim ailem işte onlardı.
Yiğit ile ikinci kız kardeşim için bir anlaşma daha yapmıştım. Ama bu defa ki fedakarlığım daha sancılıydı.
Yiğit ile aynı yatağı paylaşıyordum artık yanımda uyuyordu. Allah'a şükür ki bana dokunmama sözüne sadıktı.
O yanımda huzurla uyuyor, kokumu pis burnuna dolduruyordu. Bense sabaha karşı zor uyuyordum.

O günden sonra ki tek mücadelem onları korumak ve evlilikten kurtarmaktı. Reşit olana kadar zamanımın olduğunu düşünürken zaman hızla aktı.
Çiçek on sekiz oldu. Eda on yedi.
Konakta hazırlıklar başlamıştı. Düğün yeri seçilmiş, kına, söz her şey ayarlanmıştı. Benim hesaba katamadığım tek şey Eda'ydı.
Fatih ani bir kararla imam nikahı kıymak istediğini, reşit olana kadar bu nikahla olmak istediğini söyledi.
Onlar var gücüyle hazırlanırken; Bende bana güvenen, bizi kurtar diyen iki kız için çabalıyordum.

Aklımda bir plan vardı. Onu yapmak için ihtiyacım  olan tek şey cesaretti.
Ama kaçanların sonunu en iyi bilenlerdenim.
Bir türlü cesaret edemediğim bu kaçışın ateşini Neriman Hanımın isteği harlamıştı.
Artık emindim. Benden torun isteyenler yarın o kızlardan da isterdi.
Hem kendim için hem de kız kardeşlerim için kaçmak tek yoldu.

Geçmişimin saklı gerçeklerini ise bu kaçış ile öğreneceğimi asla tahmin etmezdim.

ZincirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin