6.Bölüm

661 34 3
                                        


Tek hapishane, demir parmaklıklar ardında mıdır?

Değildir.

Bizim gibi masumları hapseden yerler de vardır.

Biz kadınlar sırf güzel olduğumuz için parmağımıza takılan altın veya gümüş bir alyansla hapsediliriz.

Koğuşumuz: konaklar, villalar, evlerdir.

Gardiyanlarımız: bizi delicesine sevdiğini iddia edip inat eden, kocamız olduğunu söyleyen adamlardır.

Normal mahkumlar kaçabilir, saklanabilirken; biz kaçsak bile saklanamayız.

Parmaklarımızdaki bir yüzük değil zincirdir çünkü. Bizi o lanet şehirden koparmamaya ant içmiş bir zincir.

Yanılmıştım.

Karataş'tan çıkınca bittiğini düşünmüş, rahatlamıştım.

Bizi bulamazlar, bulsalar bile yakalayamazlar derdim.

Bulmuş ve yakalamışlardı.

Yetmemiş, ayırmışlardı. Ama tamamen kazanmamışlardı.

Kazanamayacaklardı.

İzin vermeyecektim.

Gerekirse canımı verir, onlara, ona bu zaferi tattırmazdım.

Gardiyanım tam karşımda beni süzüyordu.
Zifiri gözlerinde ezber ettiğim o iğrenç duygu okunuyordu.

Aşk diye haykırdığı, gözlerini kör eden o saplantıyı..

Nereden olduğumu bilmiyordum. 

O yolun ortasında, tıpkı iki yıl önce olduğu gibi yerlerde sürüklene sürüklene bir arabaya bindirildim.

Şimdi ise nerede olduğumuzu bilmediğim bir depodaydım.

Boş bir deponun arka odasında, oturduğum sandalyenin üstünde dimdik duruyordum.

Kapıda bekçilik eden kuyrukları, Cüneyt'i, tahmin ediyordum.

Ve onun ördüğü duvarı aşıp bana kızları sormak isteyen o iki şeytanı da.

Yiğit karşıma çektiği sandalyede bacak bacak üzerine atmış, elindeki karton bardaktan kahvesini yudumluyordu.

Eda'yı benden almış, başka bir odaya götürmüşlerdi. Onu tutmayı başaramayan kollarıma lanetler okudum.

Güçsüzlüğümden nefret ettim.

Bana güvenmiş, ailesi saymış o kızı koruyamadım.

O evden asla çıkmamalıydı.

Benimle gelmesine izin vermemeliydim.
Belki o zaman Minel ve Çiçek ile beraber saklanabilirdi.

Evet, onları bulamamışlardı. Yerlerini tüm güçleriyle öğrenmeye çalışıyor ama cevap alamıyorlardı.

Kapının dışında bana Çiçek'i sormak için yanıp tutuşan ama ağabeyinin sözünü ezip geçemeyen Efe gibi Orkun'da, Minel'i, onları arıyor, tek cevap kaynağı olan beni sorgulamak istiyordu.

Yiğit elindeki kahveyi bana uzattı.
Gözlerim bardak ve onun arasında mekik dokunduktan sonra ona ilk defa dikkat etmiştim.

Sakalları uzamış, saçları dağılmıştı. Gözlerinin altındaki halkalar yavaş yavaş kapanıyordu.

Yokluğum yıpratmış anlaşılan.

Beter olsun!

Yiğit havada kalan elini aşağı indirdi.

ZincirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin