17.Bölüm

260 19 14
                                        

Hayat boyunca insan mutlu olacağı, rahatça güleceği bir yaşam diler. Sırtında kimsenin kamburu olmasın, boynu bir darağacına bağlanmasın, bedeninin hiçbir yerine küflü zincir değmesin ister. Böyle mi ister? Yoksa onlar bunlarla baş başa kaldığı için mi başka hayal kurmaz oldular?

Erva'ya sorsalar, en büyük hayalim, özgürlüktür der...

Minel'e sorsalar, bedenime izinsiz dokunan ellerden, beni  taciz eden gözlerden uzakta bir yaşam der...

Çiçek'e sorsalar, korkmadan nefes almak nedir, onu tatmak isterdim der...

Eda'ya sorsalar, çocukluğumdu der...

Hepsinin farklı hayalleri, ortak yazgıları vardı. Yazgılarının adı Karataş'tı.

O yazgıdan kaçmaya çalıştılar. Çok mücadele ettiler.

Yara aldılar, düştüler, kalktılar. Acılara karşı bir gülmeyi başardılar.

O gülüşlerin meyvesi bugün verildi.

Karaer erkekleri demir parmaklıklar ardında yaşamaya başlayalı dört gün olmuştu.

O dört günde hayat yavaş yavaş yerine oturuyordu.

Aslan Demirhanlı ve Alev Harmanlı'nın küçük işbirliği sayesinde köşeye sıkışan Haşmet Karaer, Ayşim'i geri vermek zorunda kalmıştı.

İlk yenilgisinin ağır tahribatı altında ezilirken anne kız kavuşmuştu.

Ayşim'in eve gelmesi yalnızca onları değil, Erva ve kızları da refaha kavuşturmuştu.

Artık vicdan azabı çekmiyorlar, Ayşim'in canı için endişe etmiyorlardı.

Bir çok şey değişmişti ama Sönmez Hanım'ın katı yüreği aynıydı.

Nefret bütün hücrelerinde gezinirken, onları bu nefretten koruyan etten bir duvar ve bir gölge vardı.

Etten duvar gibi onları kollarının arasına alan Alev Harmanlı'ydı.

Bu kez kardeşine karşı katı bir duruş sergiliyordu.
Bu duruş, Sönmez Hanım'ı bir kaç adım geri itelese de esas onu geldiği gibi geri iten gölgeydi: Aslan Demirhanlı.

Sözünde durmuştu. Sadece kanından canından olanı değil, canına can olanlara da kol kanat germeye ant içmişti.

Her şey bir yana, artık karanlık bulutlar bir nebzede olsa aralanmış, güneş hafif ışıklarıyla dört kızın hayatına renk katmaya başlamıştı.

O sabah, Karaer erkeklerinin hapse girmesinden günler sonra ilk kez mutfağa girmişti dört kız. Karaer konağında sofraya oturmak bir yana odalarından çıkmak istemezlerken, şimdi Harmanlı konağının mutfağında hazırladıkları kahvaltıyı özenle bahçedeki masaya dizmişlerdi.

Hayat mucizelere ve umuda gebedir derlerdi. Onlar düne kadar bu cümleye inanmazken artık inanıyorlardı.

Erva masanın ucunda, Alev Hanım'ın sandalyesine ellerini koyarak masaya son bir kez baktı. Bir eksik olmamasına özen gösteriyordu. Bu kahvaltı bir nevi onlara teşekkürdü.

Çiçek ve Eda gülümseyerek masaya koydukları vazolara bakarken, Erva eksik parçanın yerine oturmasıyla içten bir şekilde gülümsediğinde hevesle hareketlendi.

Minel, ise elindeki çaydanlıkla mutfaktan çıkarak masaya geldiğinde dört beden yıllar sonra mutluluğun onlara uğramasının, hayallerinin gerçek olmasının tadını çıkarıyordu.

"Abla? Her şey tamam dimi, bir şey unutmadık?" Eda heyecanlı sesiyle masaya bakarken kurduğu cümle Erva ve Minel'i tekrar masaya döndürmüştü.

ZincirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin