16. Bölüm

292 20 10
                                    

Efe Karaer
Oturduğum demirden yerde, ellerimde kelepçeyle boyası kazınmış duvara bakıyordum.

Cezaevi aracı hızla yolda ilerlerken karşılıklı oturduğum kardeşim gözlerini yumarak başını arkasına yaslamıştı.

Elinde tıpkı bende olan demir kelepçe vardı. Ve sakince oturuyordu.
Sanki sükunetine sarılıyordu.

Boş bakışlarımı üzerinde dolaştırıyordum.
Adamın üstünde dolaşan ve ruhuna sinen rahatlık karşısında nutkum tutulmuştu.

"Şşt!"

Başımı ona doğru sallayarak, gözlerini yumarak oturan kardeşime seslendiğimde adem elması ahenkle hareketlendi. Ama seslenişimi karşılıksız bıraktı.

"Fatih!"diye seslendim bu defa gür sesimle.
Derin bir nefes vererek gözlerini açtı. İlk başta tavana diktiği gözlerini yavaşça bana çevirdi. Başını dayadığı yerden kaldırarak bana doğru döndüğünde çenesini sıkarak başını 'ne var' der gibi salladı.

"Rahat mısın, koçum? Çay kahve vereyim mi? Battaniye falan..."

"Ne boş boş konuşuyorsun?"

"Boş boş? Ulan it! Bizi tıkmışlar bir arabaya, bileğimizde kelepçe! Sen kalkıp deli divane olacağına, ne bok yiyeceğimizi düşüneceğine burada uyuyor musun?"

"Konuşma kendi aranda!"
Yanımızda bize eşlik eden askerin çıkışmasıyla sesimi kısarak biraz daha öne eğildim.

"Bir şey düşünmemiz lazım."

Gözlerini kıstı. "Bizim evde o uyuşturucuların ne işi var, Efe?"

Kaşlarımı çattım. "Ne bileyim ben."

Başını yana yatırdı. "Senin bir ilgin yok yani."

Duyduklarımı idrak edene kadar bekledim.

Açık ağzım kıvrıldı. Kısık sesli gülüşe dönüştü.

"Benim kullandığımı mı düşünüyorsun?"

Kaşını kaldırdı. "Leş bir insansın. Neden olmasın?"

Derin bir nefes alıp tekrar baktım ona.
"Leş bir insan mıyım?"

"Değil misin? Gencecik bir kızı satın alarak evine getirmedin mi?"

Kısıl sesle kurduğu cümleden sonra duyuldu mu diye askerlere bakan kardeşime alayla baktım.

"Sen? Sen çok mu temizsin? Sen o kızı o eve nasıl getirdin?!"

Sinirler öne doğru çıktı. "Sakın! Ben ona aşığım! Saçının teline dünyaları yakarım. Ben onu o cehennemden kurtardım. Yetimhane köşelerinde sürünmesin, onun ailesi ben olayım diye aldım getirdim eve!"

Dudağımı büktüm. "Rızası var mıydı?"

Sessiz kaldı. Kıpkırmızı olan yüzü sinirden titrerken başımı salladım.

"Rızası yoktu. Çiçek'im gibi. Yengem gibi. Minel yenge gibi. Kardeş, utanma bizden. Sende bizim lacivertimizsin."

Gözlerimi kısarak arkama yaslandığımda sinirli bakışlarını üzerimde tuttu bir müddet.

Bense bu sefer gözlerimi yuman taraftım.

Hülyalara daldım. Onun içinde olduğu, bana aşkla baktığı hayallere.

Kahve saçlarını düşündüm. Sonra onu ilk gördüğüm an geldi gözlerimin önüne.
Ona ilk tutulduğum an.

Kalbimin içimden sökülüp onun önüne atıldığı an...

ZincirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin