Karaer ailesinin yeni evi saatler öncesinde ki sessizliğinden arınmıştı.
Karaer erkekleri, sevdikleri kadınların ellerinden kayıp gidişinin üzerinden geçen günler boyunca hırçın bir deniz gibilerdi. İçlerine gömdükleri o sinsi, vahşi canavarı dışarı salmışlardı.
Dört erkek, tek bir günle yerle bir olmuş, yıkılmaz dedikleri surlar bir anda yıkılmıştı.
Özenle ördüklerini sandıkları, mutlu ve karşılıklı evliliğe sahip olduklarına kendilerini inandırmış adamlar, aldıkları darbeyle gerçekleri görür gibi olmuşlardı.
Fakat bu düşünceleri hemen uzaklaştırdılar.
Onlar bir Karaer'di!
Onlar Karataş'ın en güçlü ailesiydi!
Onlar yenilemezdi!
Bir rüzgarla yıkılmazlardı, temelleri sağlamdı çünkü.
Sağlam mıydı gerçekten?
O yıkılmaz denen surların temelinde ne vardı?
Onları bu denli öfkeli ve saplantılı yapan neydi?
Neyin inadıydı bu?
Değer miydi?
Bir can için, bir başka masum canı kurban vermeye değer miydi?
Değerdi. Onlara göre sevdiklerine, onların olanlara giden yolda her kurban değerdi.
Kirli bir oyundu bu. Onlarda zaten bu oyunlarla oynaya oynaya kirlenmemiş miydi?
Odasında, boy aynasından kendine çeki düzen veren Yiğit, kirliydi.
Odasında kırılmadık çerçeve bırakmayan, şimdide aşağıda şöminenin başında annesinin söylediklerini umursamayan Efe, kirliydi.
Arabasından inerek heybetiyle yürüyen, attığı her adımda öfkesi belli olan Orkun, kirliydi.
Annesi ve Efe'ye sırtını dönerek en tehlikeli silahı olan sükunete bürünmüş Fatih, kirliydi.
Bütün kirli olanlar bu gece ya sevdikleri için sağlam bir adım atıp ortalığı yangın yerine çevirecekti ya da birbirlerine gireceklerdi.
Yiğit boy aynasından son kez kendine baktı. Saçını sakalını düzeltmiş, eski haline geri dönmüştü.
Bugün onun ve karısı için önemli bir gündü. Zira ona ulaşmak için elindeki kozu ortaya atacaktı.
Aynanın karşısında kararan gözlerine baktı. Öfkeden koyulaşan irisleriyle kesişti.
"Her şey senin için, Erva. Her şey bizim için aşkım."
Yiğit, koyu akan ses tonunu duvarlara işledi. Duvarlar hapsetti o sesi, hissetti Karaer'in öfkesini.
Odadan çıkarak koridorda ilerlemeye başladı.
Her adımı, intikam diyordu. Her adım öfkeyi çağırıyordu.
Uzun koridoru bitirip merdivenlerden inmeye başladığında annesinin yüksek sesi kulaklarına değdi.
"Beni çileden çıkartma Efe! Kimseyi öldürmeyeceksin! Kendinize gelin artık, yeter!"
Neriman, onu dinlemeyen oğullarına laf anlatmaya çalışıyordu. Efe, karşısında yanan şömineden başını çekmiyordu. Gözlerinde yanan ateş, içinde kaynayan bir kin vardı. Ve bu kinin sorumlusu Erva'dı.
"Burnunu her yere soktu. Üstüne vazife olmayan işlere karıştı. Haddini bilmedi."
Neriman, yorgunca nefes verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zincir
General FictionHayat boyunca insan mutlu olacağı, rahatça güleceği bir yaşam diler. Sırtında kimsenin kamburu olmasın, boynunda bir darağacına bağlanmasın, bedeninin hiçbir yerine küflü zincir değmesin ister. Böyle mi ister? Yoksa onlar bunlarla baş başa kaldığı i...