Mutluluğa aç dört çocuktuk biz.
Küçücük bir tebessümü hazine bildik.
Zincir esaretinde birbirimize duyduğumuz bağ bizi güçlü tutarken bunu koparmaya çalışanlara karşı geldik.Sustuk zannettiler.
Köşemize çekildik ve teslim olduk sandılar.Oysaki en muhteşem gülüşü sona bıraktığımızı bilmediler.
O gülüş için geri adım attığımızı anlamadılar.
Aptallar kandı ve biz kazandık.
Özgürdük.
O aileden, o şehirden, o adamlardan uzakta özgür ve mutluyduk.Şimdi yeni başlayan hayatımızda, kendi irademizle yaşamak için nefes alacağız.
Kimseye hesap vermeden, bir damla gökyüzü için yalvarmadan uçucağız.
Kafese tutsak Göçmen Kuşlardık. Kafesi kırdık, uçmaya başladık.
***
Gözlerimde ağır bir yük vardı. Kapanmak isteyen vücuduma inat araladım onları.Gri duvarlı o depo odasını görmeyi bekledim.
Yerde yine sürünürken cellatlarımın beni görmeye geldiğini düşündüm.
Yanımda oturan bedeni Yiğit sandım.Ne bulunduğum yer o depoydu; ne de yanımdaki Yiğit.
Beyaz duvarlı, çok iyi döşenmiş bir odada yumuşacık yatakta uzanıyordum.
Yatağın yumuşaklığı sırtıma o kadar iyi geldi ki, depo duvarından tutulan belimin yavaşça gevşediğini hissettim.Elimi tutan, yanı başımda oturan kadın bana umut ve sevgiyle bakıyordu.
Ağzını oynattı. Bir şeyler dedi.
Bana eğilerek bir şeyler söylüyor ama ben duymuyordum.
Kulaklarım işitme duyusunu kaybetmiş gibiydi.Sonra yavaş yavaş geldi sesler. Yumuşak bir ses, ninni gibi gelen tonla konuşan kadın adımı sayıklıyordu.
"Erva? Duyuyor musun beni?"
Kadın yaşlı gözleri ile bakıyordu bana. Bir sese hasret bir çift göz kenetlendi gözlerime.
"Yalvarırım bir şey söyle. Tek bir şey. Bir harf bile yeterli."
Kadını incelemeye başladım.
Siyah bir hırka, beyaz bluz ve pantolon giyinmiş, saçlarını özensizce toplamıştı. Yorgun gözlerinden uyku akıyordu. Ama umursamadığı belliydi.
Yalvaran gözlerine baktım. Olduğum odada gözlerimi gezdirdim.
Ben buraya nasıl gelmiştim?"Neredeyim ben? Siz kimsiniz?"
Sesimi çatallı ve kısıl çıkmıştı. Bir an kadının beni duymadığını düşündüm.Ama yanılmıştım. Sanki kulakları yalnızca beni duymak için var gibiydi. O minicik sesi duydu.
Kadın çölde bir avuç su bulmuştu sanki. Gözlerini yumup başını aşağı eğdi. Omuzları hareketlenmiş, sessizce ağlıyordu.
Sonra birden aklıma geldi düşünceler.
O olmasın istedim. Buna henüz hazır değilim.
Ondan kaçarken onun ellerinin arasında olmamayı diledim.
Başını bir süre sonra yavaşça kaldırdı. Akan yaşlarını umursamadan baktı bana.
İlk defa gördüğüm gözlerinde tanıdık duyguya şahit oldum.
Onda kendimi gördüm.
Yüz hatlarımızın benzerliğini, ruhumuzun yangınını...
Ben onu tanıdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zincir
General FictionHayat boyunca insan mutlu olacağı, rahatça güleceği bir yaşam diler. Sırtında kimsenin kamburu olmasın, boynunda bir darağacına bağlanmasın, bedeninin hiçbir yerine küflü zincir değmesin ister. Böyle mi ister? Yoksa onlar bunlarla baş başa kaldığı i...