Karataş'ın üzerinde kara bir bulut oturmuştu. Kasvetli bir gün ortasında herkes oradan oraya koşturuyor, telaş içinde hazırlanıyordu.
Semtin saygın aileleri, Karataş'ın en güçlü ailesi olan Karaer'lerin düğünü için süslenmişti.
Erkeklerin yüzlerinde gerçek bir gülümseme vardı. İçlerinden biri daha evleniyor, mutluluğa adım atıyordu. Dostunun en mutlu gününde onun yanında olmaya gelen erkekler birbirleri ile kucaklaşıyor, kahkahalar atıyordu.Kollarında binaya giren kadınlar ise farklıydı. Yüzlerini makyaj kaplasada gerçeği yansıtıyorlardı.
Onlar gibi bir kurban daha geliyordu aralarına.
Zincirlenip hapsedilecek bir kurban daha.
Eşlerinin kollarında onların mutluluğunu ve gururunu hissediyorlardı. Onlara sorulan her soruda sahici bir gülümseme takıp cevap veriyorlardı.
Bazıları için bu binada olmaları bile ruhları için azaptı.Karataş Nikah Dairesi.
Erkeklerin mutluluğunun açıldığı, nihayi zaferinin taçlandığı yer.
Kadınların mezarı.
Kaç gözyaşı sığdırdın duvarlarına, kaç haykırış ve göz yaşı sindirdin taşlarına. Nelere şahit oldun. Olmaya da devam ediyorsun.Bugünde kalbini söküp atacağın bir kurban daha var. Çiçek, güzeller güzeli, saf Çiçek. Onunda geleceğinin senden geçmesi ne acıdır. Karataş'ın lanetinin ona da uğraması ne acıdır. Sen ne acısındır.
Gelin odasının içindeki boy aynada kendine bakıyordu. Ruhsuzca. Beyazlar içindeki kendini tanıyamamış, bir yabancıyı görmüştü. Kendine uzak bir yabancıyı.
Gelin odasının kapısı açılıp içeriye Neriman Hanım girince yanaklarında ki ıslaklığı hemen sildi.
Neriman Hanım kapıyı arkasından kapatarak içeriye girdi.
Genç kıza bakıp burukça gülümsedi.
"Sende beyaz gelinlik giydi ha."
Çiçek gergince yutkundu. Neriman hanımdan oldum olası çekinirdi. Onun duruşundan ve tutumundan. Erva ile olan ilişkisini bilerek yaşamıştı. Onun isteklerini ve düşüncelerini bilirdi. Aynı zamanda gücünü de. İstese bu evliliğe izin vermeyecek kadar güçlüydü. Ama o, müsade ediyordu ya da müsemma gösteriyordu.
Neriman hanımın elinde tuttuğu kadifeden siyah kutuyu yeni farketmişti.
Kadın, genç kızın bakışlarını farketmiş, yavaş yavaş ona yaklaştı. Boşta kalan elini kızın omzuna koyup onu koltuğa doğru götürdü.
"Gel, senle baş başa konuşalım."Çiçek sırtındaki el ile el mecbur koltuğa oturdu.
Ellerini önünde birleştirip sıktı.
Neriman hanım derin bir nefes çekti ciğerlerine, konuşmak için kendini hazırladı.
"Burası serttir, kızım. Adetleri ve görenekleri katıdır. Hiç kimsenin değiştiremeyeceği kuralları vardır. Bize de yüreğimiz kan ağlasa bile onlara boyun eğmek düşer. Şimdi sen, benim seni anlamadığımı,oğlumu kayırdığımı düşünebilirsin. Onlar benim canım, kanım, evladım. Sizde öylesiniz. Erva ve siz bundan böyle Karaer gelini olarak tanınacaksınız. Senden isteğim,işleri zorlaştırma kızım. Efe, Yiğit gibi değil. Onu zaptetmeye benim gücüm yetmez. Suyuna git, sinirlendirme. Çünkü oğlumun gözlerinde bir ateş yanıyor. Adı Çiçek olan bir ateş..."
Neriman hanım kıza bakıp konuştukça Çiçek'in yanakları daha da ıslanıyordu. O bunu istemiyordu. Buna hazır değildi.Çiçek burnunu çekti. Karşında ona üzgünce bakan kadına döndü.
"Karataş'ın kuralları katı dediniz. Ama ben Karataş'lı değilim ki. Neden ben bunlarla karşı karşıyayım?"
Sesini kısık çıkması ve minik bir serzeniş kadını yutkundurdu.
" Kader, kızım. Senin de kaderinde Karataş varmış. Kaderin önüne geçilmez."
Neriman hanım kucağında tuttuğu kutuyu açtı. Zümrüt taşlı, incilerle dizili gerdanlık gözleri önüne serildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zincir
General FictionHayat boyunca insan mutlu olacağı, rahatça güleceği bir yaşam diler. Sırtında kimsenin kamburu olmasın, boynunda bir darağacına bağlanmasın, bedeninin hiçbir yerine küflü zincir değmesin ister. Böyle mi ister? Yoksa onlar bunlarla baş başa kaldığı i...