08

691 107 58
                                    

Doğduğum günden bu yana içimde büyüyen boşluğu tamamlayacak kimseye ya da hiçbir şeye sahip olmadım. Hatırladığım bir babam veya beni kucaklayan bir annem yoktu. En son beş yaşında gördüğüm annemin kim bilir kaç yabancı çocuğu vardı şimdi.. Teyzem, eniştem ve onların küçük kızları.. işte buydu benim çekirdek ailem. Üvey bir evlat muamelesi görmedim hiç, normal bir düzene sahip normal bir hayattı benimki. Zaten aksi halde bu kadar geveze biri olmazdım. Hayatımın bir dönemi kendimi arayarak geçti, o dönem hala bitmiş sayılmaz. Henüz bulmuş değilim. Kim olduğumu biliyorum fakat tam olarak ne istediğimi, ne yaparsam mutlu olacağımı, neleri sevdiğimi, hangi renkten hoşlandığımı ve daha nice benzer sorular. Yani ben kimdim? Ne için varım? Yaşıyorum ama, amacım ne? Öylece doğup geçim derdiyle büyüyüp, evden işe-işten eve mekik dokumak ve bazen eğlence mekanlarında kafa dağıtmak sonra öylesine birine tutulup evlenerek çocuk doğurmak, onu büyütmek, onu büyütürken delirmek, eşin dostun isteklerini yerine getirmek, yaşamak, yaşlanmak ve ölmek için mi?

Hah!
Sadece bunun için var olmak çok eksik ve boşluk hatta açlık bildiriyor. Sadece bunun için yaşıyorsak neden vardık?

Demek istediğim, aklımda gömülü bir sandıkta sakladığım histerik bir durgunluk belli eden içselleşmiş düşünceler vardı. Ve ben her köşeme çekildiğimde beynimi öyle bir sarıyordu ki, kendimi delirecek kadar yalnız hissediyordum. Ben de onları bir sandığı kitleyerek hepsini terkettim. Köşeye çekileceğim vakitlerde DSP barda soluğu alıyordum. İnsanlar orada o kadar gevşek, rahat ve umursuz görünüyorlardı ki,, sanırım onlara özendim. Özenmekle kalmadım onlardan oldum. Hatta... (yutkunma)

Onlar oldum.

Okuldan çıkıp oraya gider orada sabahlar sonra evde hazırlanıp tekrar okula giderdim. Belki de hayattaki tek şansım kafamın zehir gibi çalışmasıydı. Çalışmaz, dersi dinler ve yüksek notlarla başarıyı yakasından yakalayıp kendime çekerdim. En son üniversite sınavında ders çalıştığımı hatırlıyorum. Kafamın zehir gibi olması benim zekamı böyle bir yere kullanacağım kadar zehirdi. Yani gerçekten zehirdi. Ailem zaten hesap sormuyordu. Bana karışmıyor hatta halimi bile sormuyorlardı. Teyzem artık teyze gibi bile davranmıyordu. Ne kadar anne gibi yetiştirse de kimse kimsenin annesi olamazdı. Ne kadar çalışsa da bunu başaramazdı. Asla.

Böylece artık ben çukura çekilmiştim. Hayır, çekilmemiş balıklama atlamıştım. Ve sanırım bir deniz değil bir bataklık olduğunu, atladıktan sonra gittikçe içine çekildiğimi anladıktan sonra farketmiştim. Bir kere batmıştım.

Şimdi ne yapmalıydım? Onlarla çalıştığımda onları çökertebilecek güce gelecekler miydi? Büyük bir örgüttü. Sadece bir başı değil yedi başlı yılan gibi çoklardı. Amaçları bu ülkeydi. Sadece gençleri değil, insanları hedef alıyorlardı. Girdiğim bar, bir bardan ibaret değildi. Orası sadece bir yerdi.

Bildiğim şeyler vardı ama bilmediğim çok şey vardı. Neden benimle çalışmak istediklerini anlamıyordum. Onlara anlattığımı anlarlardı. Belki de şuan takip ediliyordum. Tehlikedeydim. Fakat düşündüğümde yaşama amacım yoktu. Beni hayata bağlayan bir ailem, evladım yoktu. Aşık olduğum bir adam-.. yoktu. O halde korkacağım bir şey yoktu. Sadece biraz acıyacak ve sonra silinip gidecektim değil mi? Peki bunun hesabını nasıl verecektim?

Pekala kasvetlenmiştim. Bu kadar yeterdi. Fazla bile düşünüp boğulmuştum. Düz yokuşu inerken etrafıma bakarak derin bir nefes alıp verdim. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Hem..

Bunlar ne biçim polisti be! Sabahın karanlığında beni salmışlardı. Gidecek bir yerimin olmadığını bildiği halde hissiz Ammar hiçbir şey dememişti. Şimdi ben bunlarla iş mi yapacaktım? Kalacak bir yerim bile yoktu şimdi. Merkezden çıkalı yarım saat olmuştu. Bir saatim ve ya telefonum olmadan tamamen akıl yelkovanıma güvenerek bir istatistikle yarım saatti bu. Öyle bi' yarım saattir durmadan yürüyordum. Ne biliyim takip edilmeye dair bir şey hissetmeyince kendimi de durdurmamıştım. Ama gün boyu geçirebileceğim bir yer bulmalıydım.

MUHÂFIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin