Zafiyetimin alışılagelmiş şeylerin dışında oluştuğunu biliyordum.
Alışılagelmişin dışındaki adam, şimdi benim yanımda benim zafiyetim olarak duruyordu. Ve ben onun varlığını hissederken pek kendimde olamıyordum.
"Ne!" dedim az önce onaylayan bir kelime kullandığımı yok sayarak. Sonra yavaş yavaş oturdu yerine taşlar. Algılayamadan atlayıp onayladığım soruya -ki soru denilmezdi- net bir şekilde red çekebilmişti o. Hayır diyen Ammar'dı. Bunu benim demem gerekirdi ama o demişti. Üstelik onun yüzünden karşımıza çıkan bir cümleydi bu; Evlilik.
Bi' saniye.. Evlilik mi? Yok, hala algılayabildiğim bir şey değildi bu. Evlilik, ben, Ammar??
Böyle bir teklifi onun kabul edebileceğini elbette düşünmezdim fakat rezil olup ortada kalmıştım. Saçma bir şekilde 'Evet' diye atlamış ve gururumu hiçe saymıştım. Bunu bilerek yapmamıştım. Çünkü, dostum algılarım ciddi anlamda kapanmıştı!
"T-tt-tabi hayır! Anlayamadığım için ağzımdan kaçtı. Bu ne demek İdris Amir??" Ağzım bir karış açık kalmış, hayretle konuşmuştum.
"Ne demek istediğimi anladınız."
Gözlerim bir an şaşkınlığını kaybetmezken, az önce net bir şekilde verdiği olumsuz cevaptan kalbim acısa da Ammar'ın yüzüne döndüm. Kaşları olabildiğince gözlerine yakın ve bir robot gibi amire bakıyordu. Birden hareketlendi. Başını çevirip bir an bana baktığında gözlerimi kaçırdım. Bunu neden yaptığımı inanın bilmiyorum. Sonra tekrar baktığımda dudaklarını bir şey demek için araladığını gördüm.
"Bu çok büyük ve sorumluluk dolu bir emir amirim.." dedi sert sesiyle. Saygılı sözlerinin aksine çıkardığı ses tonu asi bir serseri gibiydi.
"Biliyorum Ali. Ama sunacak başka bir seçeneğim yok. Varsa getir önümüze düşünelim." dediğinde yumuşaktı amirin sesi. Bizi karmakarışık yaptığını çok iyi biliyordu. Gözlerim ikisi arasında dolanıyordu ve sessizdim şimdilik.
Ammar derince yutkundu.
"Evlilik denilen şey, çok ciddi bir mesele. Hafsa'nın hayatını mahvedebilirim. Onu bana, beni de ona mahkum etmek istemiyorum." dediğinde ciddi bir bakışla anında ona döndüm. Bizi birbirimize mahkum etmek istemiyordu. Ya mahkum olmasaydık?
"Kısa süreli bir evlilik olacak, seni bu kadar mı korkutuyorum Ammar?" Anlayamıyordum. Biraz sabredecekti işte. Sevmesindi beni, hem ben de ona aşık değildim, katlanamaz mıydı? Histerik bir gülüş sunduğunda kaşlarım havalandı.
"Kısa süreli bir evlilik olmayacak." dedi. Gözlerim kırpıştı. Yutkunup oturduğum koltuğun derisine tırnaklarımı bastırdım.
"Bir mü'min yalancı bir evlilik yapmaz. Adamlığa sığmaz bir kere."
"Ama zorundayız?" Benle evlensin diye mi yalvarıyordum ben?
Başını iki yana salladı.
"Biz ikimiz bir savaşta olacağız, mühimmatımız olmayacak. Yaralarım ben, yara açarım.." kalbim hızlanmaya başladı. Önüme dönüp amire baktım.
"Ben de istemiyorum." dedim usulca. Çarpmaya başlayan kalbim deli gibi istediğimi bana haykırıyordu. Düşünsene,, onu tanımaya bir fırsatım olabilirdi. Gizemini keşfetmeye.. aklını bir kitap gibi okumaya, yüzünü izlemeye, kafasının içinde dolaşanları anlamaya. Belki de onu gerçekten sevmeye ihtiyacım vardı. Belki de onu sevmek bir ihtiyaçtı kalbime.
Göz bebeklerim ellerime indiğinde üzerimde iki bakış hissettim. Yanımdaki adam da bakıyordu.
"Ah' çocuklar, yüzlerinizi okuyorum ama söyleyemiyorum sizi size." dedi amir. Omuz silktim. Göğsüm hızla inip kalkıyordu. İçindeki et parçasının sesini duysalardı bu odadan kaçıp giderdim. Bu çok,, utanç vericiydi. Bu hisler bana yabancıydı, rezil hissediyordum. Küçük düşmüş ve küçük bir çocuk gibi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHÂFIZ
Action"Benim değil. Koruduğun inancının muhafızısın." dediğimde aniden gözlerime baktı. Bir kılıç kadar keskindi bakışı. Gülümsedim. Kaşları çatık hayretle bakıyordu. Benim varlığımı algılıyormuş gibi. Şaşırmış gibi.. .........