06

743 99 32
                                    

Eski Hafsa geri geldi demiştim değil mi? Evet eski Hafsa gerçekten geri gelmişti. O eski ben olduğumda başıma olmayacak belalar açıyordum. Bu defa kendimi nasıl koruyabilirdim.. Korumayarak?

Elinden geldiğince kendinden uzak dur Hafsa!

Sanırım kafa dağıtmaya fena halde ihtiyacım vardı veya kendimi kaybetmeye, her ne denirse artık. Ayrıca değerlendirmeye gerek duymadığım bir seçenekti. İnsan bile bile tehlike çukuruna gözü kapalı atlar mıydı? Elbette atlamazdı, ama bu ben isem bunun cevabı bu kadar kesinkes olmazdı.

Sahil boyunca yürüdüm. Arkamda duyabileceğim kadar yakın dahi olmayan nefesini sadece hissederek varlığından haberdardım. Tanımasam ona sapık damgası vurabilir ve yanına gidip bir kaç darbeyle onu yere yığabilirdim, yerle bir edebilirdim! Evet tabi..

Hayır..

Yok hayır şimdi değil. Pekâlâ, sonuçta sonuna kadar delirmiş olma ihtimalim yüksekti. Ammar'ı yere yığabileceğim hayalini tekrar düşündüğümde oldukça yüksek olan kahkaham atmosfere dağıldı. Kafayı üşütmüştüm, hemde bir gram içmeden.

Kahkahanın etkisiyle kısılan gözlerimi açıp etrafıma baktığımda bir çok insanla göz göze geldim. Takılmadım. Geri önüme dönüp omuz silktim. Onları tersleyedebilirdim ama umursamamayı ilk defa başarmıştım.

Ellerimi asla cebimden çıkarmıyordum. Ceplerimdeki o tuhaf doku ellerimi sıcacık yapmaktan çok, harlayıp pişiriyordu.

Neyse hakkımda düşündükleri umrumda değildi. Çünkü kafamın içindeki şeyi onlar değil ben biliyordum. Beni delirtecek şekilde karmakarışıktı ve asla susmuyordu. Hep böyleydi.

Ama komikti. Onunla dövüşebileceğim hayali. Çocuklar kadar geniş olmasa da benim de bir hayal gücüm vardı neticede. Fakat her ne kadar beni alt edeceğini bilsem de onunla dövüşmeyi isterdim.

Aniden durup yüzümü buruşturdum. Dudaklarım kendimi kınamanın verdiği o hoşnutsuz büzüşmeyi alırken, burnum küçümseyici bir biçime büründü. Bu nasıl bir genç kız hayaliydi böyle! Bekle,, genç kız? O dönemden çıkalı baya olmamış mıydı? Neyse, herkesten kazık yediğime göre karnım tok, gözüm pekti sonuçta. Ya da tam tersi de olabilirdi veya hiç böyle de olmayabilirdi.

Kahkahadan sonra keyfim yerine gelmemişti tabii, hâlâ kendini koruyan öfkem arkamı dönüp gözlerine baksam-.. daha doğrusu onu, beni takip etmesine karşı suçüstü yakalasam harlanıp ateş saçan bir ejderhaya da dönüşebilirdim, boğazıma bir yumru oturup yutkunduktan sonra deryalı deryalı da bakıp iç de çekebilirdim. Çeşitli bir insandım. Bana belli olmazdı. Ben bile bir sonraki adımda ne yapacağımı bir sonraki adımda öğreniyordum.

Gerçi ejderha olup ateş saçsam bile ona etki edeceğini düşünmüyordum. Etki edebilmem için tepki gerekirdi. Bana karşı verdiği tek tepki anlamsız bakışlardı. Ben ne bakışlarımla, ne de öfkemle payını verebilirdim. Onun ilgisi benim üzerimde olmazdı. Açıkçası benden nefret ettiğini de düşünmüyordum. Çünkü nefret tanınılan ve bir şey yaşanılan birine karşı olan bir duyguydu. Ve ben onun nefret bile edebileceği insan olmazdım. Hiç bir şeyimdi ve hiç bir şeyiydim.

Adımlarım ani bir frenle durdu. Olduğum yerde kaldım. Sağımda deniz vardı ve sol tarafımda dizili ağaçlar. Başımı kaldırdığımda irili küçüklü bir tondan fazla yıldız serildi gözlerimin önüne. Bayram eder gibi parıldıyordu her biri. Bir şeyin haberini verir gibiydiler fakat bu haberi işitmem için benim de onlar gibi parıldamam gerekirdi. Onlara katılmadan o haberi alamazdım.

Bense kapkara bir kirdim. Dudaklarım gördüğüm görüntünün verdiği mesruriyet coşkusuyla gıdım gıdım kıvrıldı. Öyle yavaş gülümsedim ki yıldızlar bile farketmedi belki. Bu şehirde yıldızlar böyle belirgin parlar mıydı? Bilemedim. Ama gözlerime şenlik kurmak için fazla çabalıyorlardı. Veya ben ilk defa başımı kaldırıp gökyüzüne bakıyordum böyle hayranlık içeren bir bakışla.

MUHÂFIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin