Belki de bazı sözler, bazı kelimeler, bazı diller anlamsız konuşuluyordu. İnsanın aklı her bir harfe anlam yükleyebilirdi. Yüklüyordu da, fakat ağır basan bir şeyler vardı bir yerlerde. Duyduğu her şeye bir mana yükleyen bir yapıya sahibiz. Peki bu adam? Bu adamın bana hissettirdiği birçok mana bir kenara, söylediklerinden kaç anlam çıkarabilirdim. Sadece bir kelimesiyle ağrıyan göğüs kafesime cevap verebilir miydi? Yoksa arkamı dönüp boynuna atlamadan bir kere olsun onu görmezden gelerek gidebilir miydim?..
Sanırım bunu yapabilirdim.
Söylediği şeyin onun ağzından çıktığını biliyordum. O ses hayalim olamazdı. O sesi hayalimde konuşturamazdım çünkü.
Sesiyle duraksadığım merdiven basamağında kıpırdadım. Bir ayağım üst, diğeriyse alt basamaktaydı. Alttaki ayağımı üst basamağa atıp çıkmaya devam ettim.
Onu görmezden gelmeye çalıştım. Aynen dediği gibiydi. Görmezden gelmeye çalıştığın kişi, gözünün önünden ayıramadığın kişi oluyordu. Bu aslında bir nevi beni korkutuyordu. Aşk denilen illet başlı başına korkunçtu. Bu hastalığa yakalanırsam eğer uygun doktoru bulamazdım. Tirek bir nefes verdim. Anahtarı yuvasına takıp çevirdiğimde kapı açıldı. Kapı açılmasıyla kendimi eve attığım gibi kapıyı hangi hızla kapattığımı anlayamadım. Fazla sürat kullanarak yapmıştım. Elimi boynuma yaslayıp ovalarken derince yutkundum.
Oturma odasına geçip anahtarı sehpaya attım. Alt dudağım dişlerimin arasında ezilirken kendimi koltuğa atacağım sıra aklıma cama bakma fikri geldiğinde hafif bir dönüş yapıp diğer koltuğa dizlerimi yaslayıp yarı ayakta bir pozisyonda vücudumu koltuğun sırtına yasladım. Dirseklerimi de üst tarafına bastırdığımda perdenin arkasından cama eğildim.
Gördüğüm görüntü, az önce dönüp bakmak istediğim görüntüydü..
Parmaklarım koltuğun topaklarını sıkarken başımı omzuma yatırdım hafifçe.
Biri bana açıklasın!. Bu adamı gelip biri bana açıklasın.. anlatsın. Baştan sona kadar göz kırpmadan dinlerim.
Ama onu, ondan dinlemedikçe içim soğumazdı. Ve bu da içimin hep sıcak kalmasına işaret demekti. Soğuk, boğuk, uzak bakan gözleri bunu yüzüme yüzüme vuruyordu zaten. En azından bakışlarından bir an bile olsa bu durumun aksine bir dalgaya rastlayabiliyordum son zamanlarda.
Omzunu kenardaki ağaca yaslamış kollarını göğsünde bağlamış öylece bakıyordu. Nereye baktığını ve nasıl baktığını sezemiyordum ama durgundu işte. Sonra kollarını serbest bırakıp doğruldu. Ve dosdoğru çıktı küçük bahçeden. Arabasına bindi, kapıyı yavaşça kapattı, motorunu çalıştırdı, gözleri bir an cama değdiğinde aniden geri çekildim. Derin bir nefes verip kalbimi tuttum. Hızlı atıyordu.. Ve araba geri çıkıp yola döndüğü gibi gözden kaybolmuştu.
Koltuktan ayrılıp belki beş dakika ayakta öylece dikildim. Aklımdan ne geçtiğinden haberim bile yoktu. Ammar yüzünden yaşadıklarımızı unutuyordum. Üzerimde farklı bir etkisi vardı.
"Lüzumu yok." Kendime telkin verdikten sonra mutfağa adımladım. Bezmişlikle kendimi koltuğa atmaktansa âvare gibi dolaşmayı tercih edecektim. Önce guruldaması asla durmayan karnımı doyurmak için yemeğimi yiyecektim ve sonra duş alsam çok, iyi olmazdı bu zaten gerekliydi. Evet. Uyku kapımı çalarsa, yatakta dönüp durmazsam uyurdum elbet.
.....
"Ekiplerin neden içeri giremediğini merak ediyorum." dedim ellerimi masanın üstüne bırakırken. Dün geceden sonra vücudum düne nazaran daha dinçti. Uyumuştum ve iyi gelmişti. Belki daha çok uyusam daha iyi gelebilirdi ama alacaklı gibi kapım çalınmış apar topar evden çıkmıştım. Şimdiyse toplantı odamızda münakaşa ediyorduk. Daha doğrusu merak ettiklerimize cevap buluyorduk. Bizim ne yaşadığımızı da merak ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHÂFIZ
Action"Benim değil. Koruduğun inancının muhafızısın." dediğimde aniden gözlerime baktı. Bir kılıç kadar keskindi bakışı. Gülümsedim. Kaşları çatık hayretle bakıyordu. Benim varlığımı algılıyormuş gibi. Şaşırmış gibi.. .........